15
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2213
Okunma

Bundan yıllar öncesi.
Daha işe başlayalı 2 sene olmuş ve ben bulunduğum şehirden başka bir şehir’e tayin olmuşum.
Burası 9 tane Müessesi ve 3 Satın Alım Müdürlüğü olan bir Genel Müdürlük.
Çalışma ortamım çok güzel. Savunma Sekreterliğinde çalışıyorum ( ya da çalışıyor gibi yapıyorum demek daha doğru).Çünkü ayda sadece 2 tane gizli yazı geliyor onları da Genel Müdüre yolluyoruz bitiyor işimiz. Büro tamamen Savunma Sekreterliğine ait..4 odadan oluşuyor. Bir odada Savunma Sekreteri ki Genel Müdürden sonra geliyor. Diğer odada Koruma Güvenlik Müdürü ve 2 tane Sivil Savunma Uzmanı. Diğer son oda benim. Bulunduğum şehirde Kütüphaneye üye oldum. Çünkü maaşımın tümünü kitaplara yatırmaya başlamıştım. Ama her gün kütüphaneden kitap aldığımdan kütüphanecilerde yakında beni içeri almayacaklar diye korkmaya başladım
Kurumda 1500 kişi çalışıyor.. Her sabah kurumun girişinde ki bekçiye günaydın diyerek iş yerime giriyorum. Herkes kaliteli. Bu sözüm yanlış anlaşılmasın. Çünkü şimdilerde bu kaliteyi bulmak çok zor. İşe giderken kapının önünde farzedelim Genel Müdürle denk geldiniz. Hemen kendisi kapıyı açıp yana çekilir ve günaydın hanımefendi derdi. Ki bu herkes için geçerliydi. Yani ne oldum delisi değildi kimse. Baş Müfettiş gelir sizinle kankanız gibi sohbet ederdi.. Saygı ön plandaydı.
Güneşli güzel bir bahar sabahına gözümü açmıştım. Süslenip püslenip servise bindim.Sabahları servis alırdı evden akşamları da bırakırdı tüm çalışanları. Kapıda bir bekçi kulübesi vardı.Giren çıkanları kontrol eder yabancı kişileri içeri sokmazdı.
Bekçi kulübesinin önünde indim. Benimle beraber 15 kişide aynı şekilde işlerinin yolunu tutmuştu.
Ne zaman bekçi kulübesinin orada insem ilkokul çağında bir çocuğu simit satarken görüyordum. Ve içimden hem ona hem ailesine kızıyordum Bu yaşta bir çocuğun yeri okuldu. Sabahları anneciğim kahvaltı hazırladığı için ben hiç simit almıyordum.
O sabah nedense annemin migreni tutmuştu ve kalkamamıştı. Bana üzgün bir sesle ‘’ yavrum bu sabah aç gönderiyorum seni kusura bakma ‘’ dedi ölgün bir sesle.
- Olsun anneciğim lafımı olur.. Ben bir şeyler alır yerim üzülme sakın dedim ve işin yolunu tuttum.
Servisten inince baktım o simitçi çocuk orda.. Hala içimden ailesine sayarak çocuğun yanına yanaştım ve ‘’ bir simit verirmisin’’ dedim.. Çocuk tatlı bir şekilde gülümsedi ve ‘’ buyur abla’’ diye en sıcak simitlerden birini uzattı. Dayanamadım ve
-çocuğum senin okulda olman gerekmiyor mu dedim.. Çocuk buruk bir şekilde gülümsedi ve
-okulum öğleden sonra ablam elbette gidiyorum dedi.
İyi de dedim senin ders çalışman gerekirdi simit satman değil.
Ben gece yapıyom abla dedi. Çalışmak ayıp değil ki.
Dayanamadım ve iyice kurcalamaya başladım. Senin ailen yok mu? Baban ne iş yapıyor dedim.
Başını eğdi. Sonra ne düşündüyse gururla tekrar kaldırdı.
-Babam yatalak ablam inşaattan düştü.. Annem ele çamaşır yıkıyor. Ama beni okutmaya yetmiyor.Bende simit satarak kitaplarımı alıyorum dedi.
Şimdi başını eğme sırası bendeydi. Daha önceki düşüncelerimden utanmıştım Biz insanlar için ukalalık yapmak peşin hüküm vermek ne kadar kolaydı. Ben de ukalaca onun ailesine sayıp durmuştum içimden. Çıkardım cüzdanımı ve tüm parayı elime alıp ki nerdeyse maaşımın yarısıydı çocuğa uzattım.
- Al yavrum dedim. Bir süre simit satmak zorunda kalmazsın en azından. Rahatça derslerini çalışırsın dedim.
Çocuğun bana bakışını hala unutmuyorum. Beni yerin dibine geçirdi resmen.
-Ben dilenci değilim abla dedi. Alnımın teriyle ekmek paramı kazanıyorum. Sen o parayı git dilencilere ver dedi.
Utanmıştım. Hem de çok. Ve müthiş bir sevinç vardı içimde. Bu çocuk küçücük kalbinde şerefli onurlu bir adam taşıyordu.
-Özür dilerim yanlış anladın dedim.
-Yok abla özür dileme herkes aynı şeyi yapıyor.Üç beş kuruş elime sıkıştırmaya çalışıyor.O yüzden anlatmıyorum kimseye durumumu.Sen ısrar edince anlattım dedi.
- O zaman bana 20 tane simit ver dedim. Zaten o kadar kalmıştı tezgahında.
- Olmaz abla .Ha para vermişin ha 20 simit almışın.. Sen kuş kadar halinle 20 simiti nerene yiyecen dedi gülerek.
- Sana ne ya dedim. Simit Partisi vereceğim belki .Gülerek baktı bana.
- Tamam ama bu seferlik bir daha vermem dedi.
-Tamam dedim ve simitleri alarak büronun yolunu tuttum. Ama içimden ne yapsam da bu çocuğa yardım etsem diye kendimi paralıyordum. Yan bürodaki arkadaşlara gidip simitleri masaya koydum. Herkes bir ağızdan
-Ne o Hülya Hanım kıtlıktan mı çıktın diyerek güldüler.
Hüzünlü bir şekilde anlattım olanları.. Buruk bir şekilde başlarını eğdiler..
Kafa kafaya verdik ve bir plan yaptık. Bütün arkadaşları tek tek gezdim ve rica ettim. Herkes her sabah bir simit alsın dedim. Yemezseniz bana getirin. Kuşlara veririz. Gerekirse parasını ben veririm..Ama lütfen alın ki o da hemen satsın ve eve gidip ders çalışsın dedim.
Güzel insanlar arkadaşlarım.. Ben daha işe gelmeden çocuk gitmiş oluyor artık. Her sabah bekçiye soruyorum..Burdaydı Hülya Hanım hepimiz simit alınca gülerek gitti diyor.
Bir daha göremedim hiç onu.. Ama aradan 3 sene geçmiş olmasına rağmen ben biliyorum ki çocuk her sabah orda simitlerini satıp evinin yolunu tutuyor.. Arada bekçiye sormayı ihmal etmiyorum tabi.
Derken bir gün bekçi yolumu kesti ve
-Hülya Hanım simitçi çocuk 1 haftadır gelmiyor dedi. Merak etmiştim çok. Ama elimde ne adresi vardı ne de ismi. Boynumu bükerek büromun yolunu tuttum.
Aradan 3 sene gibi bir zaman geçti.
Bir yaz akşamı arkadaşlarla fuarda geziyoruz. Hava çok güzel. Ilık bir meltem deniz kokusunu burnumuza kadar getiriyor.
Birden bir delikanlı yanıma yanaştı ve
-Dünyanın en güzel kızına diyerek kırmızı bir gül demeti uzattı. Hepimiz hayretten dona kaldık Yanımızda erkek arkadaşlarda var.. Onların erkeklik gururları incinmiş olacak ki
-Hop arkadaş yaylan buradan dediler. Çocuğu biraz iteleyerek.
Delikanlı gülümsedi.
-Yanlış anladınız. Ben bu güzel kızı tanıyorum dedi.
Öyle deyince arkadaşlar şaşkınlıkla yüzüme baktılar..Ama ben tanımıyordum.
-Ben sizi tanımıyorum dedim delikanlıya.
Delikanlı tekrar tebessüm etti.
-Tanıyorsunuz ama tabi aradan yıllar geçti. O zamanlar daha çocuktum. Abla ben simitçi çocuğum. Hani bütün arkadaşlarına tembih edip tüm simitlerimi aldırdığın çocuk var ya o benim dedi.
Şok..
-Sen ne kadar büyümüşsün dedim.
-Artık Lisedeyim ablam.. Sayende eve erken gidince okulun açtığı yatılı bir okulun sınavını kazandım.. Rahatça okuyorum.. Sadece seni uzaktan görünce dünyanın en güzel kalpi kızına bir buket çiçek vermek istedim. Bana sen insanlığın ölmediğini gösterdin.. Ve incitmeden yardım etmenin güzelliğini. Teşekkür ederim her şey için dedi ve sırtını dönüp gitti.
Dur bile diyemeden kayboldu gözden.
Allahım sen büyüksün. İhtiyacı olandan yardımını esirgeme ne olur.
Ayvazım DENİZ