5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1126
Okunma

Kışı zordur ya hani memleketin. Sağlığı başka zor, yolu başka zor, eğitimi daha zor…
Ah canım Ebru… Birçok kalemi küstürdün bugün yazmaya ve birçok kalemi ağlattın senin için yazmaya… Sen okuyasın diye yazıldı onca hikâye, o kitap şayet Kaşağı ise Ömer Seyfettin’in, ruhu sızlıyordur adım kadar eminim. Hasan ah diyordur, içten içe. “Kırmasaydım da o kaşağıyı hikâye olmaktan çıksaydı sebep olacak bu güne.”
Sen oku! Diye değil de okuyama diye elinden geleni yaptı bu dünya! Öyle ki bırak okumayı bir kenara… Sen incin, kırıl, küs, dağda çobanlık yap, köyde inek sağ, çocuk gelin ol hatta diye elinden geleni de yapmaktan alıkoymadı kendini. Umurunda olur mu hiç falanca Ayşe Öğretmen’in, kaç yaşında gelin olduğun senin? Kaç lira alacağının ve biran evvel nasıl kaçacağının derdindedir o ve birçoğu. Ne sandın güzel kızım ah ne sandın? Şu bizim Çalıkuşu gerçek mi sandın? Feride’ler gittiler sen Aysucanlara kaldın!
Kıssadan hisse değil yine kendi yaşamımdan bir kaç hikâye ile… Dördüncü sınıfın, ilk döneminin, ilk günüydü. Yeni gelen öğretmen ile meşguldük hepimiz. Kimimiz saçına, kimimiz tokasına, kimimiz mavi gözlerine dalmıştık. Biz de büyük bir heyecan vardı tabii hem yazdan kalan ve konuşmalar oluyordu arada. İlk günün ilk, hoş buldum dayağını, afiyetle yedik sınıfça. Doğrusu sebebini hatırlamıyorum çokta hatırlamak istemiyorum. Her zaman parmakla gösterilen bir sınıf ve öğrenciler olmuştuk bunu biliyorum. Taşkınlık yapılmaz, saygısızlık bilmez, derste hocanın varlığı ve yokluğu anlaşılmazdı bile bizim sınıfta. Çok defa temizlik ve takdir belgesi almıştık sınıfça.
Bir tiyatro severim. Nereden çıktı diyeceksiniz de bir dinleyin. Arkadaşlarım da en az benim kadar tiyatro severlerdi o zaman. En azından büyük keyif alıyorduk hepimiz. Belki de başka aktivitesi olmayan bir şehirde başka keyifli bir şey bulamamıştık yapacak. Farkında olmadan da sanatı tanımışız, yanımıza kâr kalan. İlk birlikte gidebileceğimiz alışveriş merkezi ise sekizinci sınıfın sonlarına doğru açılmıştı. Sosyallikten anladığımız çokta bir şey yoktu zaten.
Gelelim mi asıl meseleye? Daha ilk günden dayak yiyecek kadar yaramaz olan biz öğrenciler, okulun neredeyse her günü, diğer öğretmenlerin duymaması koşulu ile bütün yeteneklerimizi sergileyip tiyatro oyunları yazıp hem de oynuyorduk. O sırada sevgilisi ile telefon muhabbetinde olan hocamızı da asla rahatsız edecek bir harekette bulunmuyorduk. Okul fazla eğlenceliydi, Matematik falan hak getire. Bazen yine biz yaramaz öğrenciler tahtaya kalkıp sırayla Sosyal Bilgisi, Türkçe falan anlatıyorduk. Gayet de başarılı öğretmenler olmuştuk hani. Aynı zamanda senarist, yönetmen ve oyuncu… Bazen hademe yok diye temizlikçi, bazen de öğretmene sigara alacak kapıcının biri… Neyse ki beşinci sınıfta tayin edildi de falanca öğretmen. Matematik ve Fen ile tanışma fırsatı bulmuştuk böylece. Koca bir seneyi heba etmiş, gelen yeni öğretmenimiz ile, öğretenimiz ile eksiklerimizi daha fazla çalışarak kapatmaya çalışmıştık.
Yine aynı okul fakat sekizinci sınıftayız. Matematik son ders! Hocamızın “Size bu konuyu anlatmayacağım, zaten anlatsam da bir şey anlamayacaksınız, gerek yok.” Dediğini unutmuyorum. O anlamayan öğrenciler içinde birçok “gerçekten öğretmen” olan ve sözüm ona matematikten zerre kadar anlamayan mühendis ve mimarlar yetişti.
Lise birinci sınıftayım. Manzaralı okulumuzun yine göl manzaralı sınıfında, teneffüs zamanı, dışarıyı seyreyleyen biz kız öğrencilere müdür muavinimizin “Manken mi olacaksınız, nereye bakıyorsunuz, cam kenarında görmeyeceğim sizi.” dediğini de, attığı diğer fırçaları da unutmadığım başka kötü bir anı olarak anlatabilirim. Aynı sınıftan, ailevi sebepler yüzünden erken yaşta evlenen arkadaşımız ile tek fire verdik. Diğerlerimiz ise; Doktor, mimar, öğretmen, veteriner ve sınıfın geri kalanı ben dâhil mühendis olduk. Ya da hâlâ olmak için eğitim alıyor kimimiz. Her şeyden evvel; İnsandık hepimiz, çocuktuk hepimiz! Bilgiye ve sevgiye açtık hepimiz!
Hatırı sayılı ve takdire şayan, benim ve diğer arkadaşlarımın üzerinde emeği geçen bir sürü emektar öğretmenimiz, öğretenimiz oldu. Kendilerini tenzih ediyorum. Ve büyük özlem ve minnet duygularımla kucaklıyorum.
Hilâl ÖZDOĞAN
06.03.2015
TRABZON