Bir kimseyi sahip olmadığı sıfatlarla övmek, onu kibarca yermek demektir. cemil sena
Şiirşinas
Şiirşinas

Öğretemen

Yorum

Öğretemen

5

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1126

Okunma

Okuduğunuz yazı 6.3.2015 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.

Öğretemen

Kışı zordur ya hani memleketin. Sağlığı başka zor, yolu başka zor, eğitimi daha zor…

Ah canım Ebru… Birçok kalemi küstürdün bugün yazmaya ve birçok kalemi ağlattın senin için yazmaya… Sen okuyasın diye yazıldı onca hikâye, o kitap şayet Kaşağı ise Ömer Seyfettin’in, ruhu sızlıyordur adım kadar eminim. Hasan ah diyordur, içten içe. “Kırmasaydım da o kaşağıyı hikâye olmaktan çıksaydı sebep olacak bu güne.”

Sen oku! Diye değil de okuyama diye elinden geleni yaptı bu dünya! Öyle ki bırak okumayı bir kenara… Sen incin, kırıl, küs, dağda çobanlık yap, köyde inek sağ, çocuk gelin ol hatta diye elinden geleni de yapmaktan alıkoymadı kendini. Umurunda olur mu hiç falanca Ayşe Öğretmen’in, kaç yaşında gelin olduğun senin? Kaç lira alacağının ve biran evvel nasıl kaçacağının derdindedir o ve birçoğu. Ne sandın güzel kızım ah ne sandın? Şu bizim Çalıkuşu gerçek mi sandın? Feride’ler gittiler sen Aysucanlara kaldın!

Kıssadan hisse değil yine kendi yaşamımdan bir kaç hikâye ile… Dördüncü sınıfın, ilk döneminin, ilk günüydü. Yeni gelen öğretmen ile meşguldük hepimiz. Kimimiz saçına, kimimiz tokasına, kimimiz mavi gözlerine dalmıştık. Biz de büyük bir heyecan vardı tabii hem yazdan kalan ve konuşmalar oluyordu arada. İlk günün ilk, hoş buldum dayağını, afiyetle yedik sınıfça. Doğrusu sebebini hatırlamıyorum çokta hatırlamak istemiyorum. Her zaman parmakla gösterilen bir sınıf ve öğrenciler olmuştuk bunu biliyorum. Taşkınlık yapılmaz, saygısızlık bilmez, derste hocanın varlığı ve yokluğu anlaşılmazdı bile bizim sınıfta. Çok defa temizlik ve takdir belgesi almıştık sınıfça.

Bir tiyatro severim. Nereden çıktı diyeceksiniz de bir dinleyin. Arkadaşlarım da en az benim kadar tiyatro severlerdi o zaman. En azından büyük keyif alıyorduk hepimiz. Belki de başka aktivitesi olmayan bir şehirde başka keyifli bir şey bulamamıştık yapacak. Farkında olmadan da sanatı tanımışız, yanımıza kâr kalan. İlk birlikte gidebileceğimiz alışveriş merkezi ise sekizinci sınıfın sonlarına doğru açılmıştı. Sosyallikten anladığımız çokta bir şey yoktu zaten.

Gelelim mi asıl meseleye? Daha ilk günden dayak yiyecek kadar yaramaz olan biz öğrenciler, okulun neredeyse her günü, diğer öğretmenlerin duymaması koşulu ile bütün yeteneklerimizi sergileyip tiyatro oyunları yazıp hem de oynuyorduk. O sırada sevgilisi ile telefon muhabbetinde olan hocamızı da asla rahatsız edecek bir harekette bulunmuyorduk. Okul fazla eğlenceliydi, Matematik falan hak getire. Bazen yine biz yaramaz öğrenciler tahtaya kalkıp sırayla Sosyal Bilgisi, Türkçe falan anlatıyorduk. Gayet de başarılı öğretmenler olmuştuk hani. Aynı zamanda senarist, yönetmen ve oyuncu… Bazen hademe yok diye temizlikçi, bazen de öğretmene sigara alacak kapıcının biri… Neyse ki beşinci sınıfta tayin edildi de falanca öğretmen. Matematik ve Fen ile tanışma fırsatı bulmuştuk böylece. Koca bir seneyi heba etmiş, gelen yeni öğretmenimiz ile, öğretenimiz ile eksiklerimizi daha fazla çalışarak kapatmaya çalışmıştık.

Yine aynı okul fakat sekizinci sınıftayız. Matematik son ders! Hocamızın “Size bu konuyu anlatmayacağım, zaten anlatsam da bir şey anlamayacaksınız, gerek yok.” Dediğini unutmuyorum. O anlamayan öğrenciler içinde birçok “gerçekten öğretmen” olan ve sözüm ona matematikten zerre kadar anlamayan mühendis ve mimarlar yetişti.

Lise birinci sınıftayım. Manzaralı okulumuzun yine göl manzaralı sınıfında, teneffüs zamanı, dışarıyı seyreyleyen biz kız öğrencilere müdür muavinimizin “Manken mi olacaksınız, nereye bakıyorsunuz, cam kenarında görmeyeceğim sizi.” dediğini de, attığı diğer fırçaları da unutmadığım başka kötü bir anı olarak anlatabilirim. Aynı sınıftan, ailevi sebepler yüzünden erken yaşta evlenen arkadaşımız ile tek fire verdik. Diğerlerimiz ise; Doktor, mimar, öğretmen, veteriner ve sınıfın geri kalanı ben dâhil mühendis olduk. Ya da hâlâ olmak için eğitim alıyor kimimiz. Her şeyden evvel; İnsandık hepimiz, çocuktuk hepimiz! Bilgiye ve sevgiye açtık hepimiz!

Hatırı sayılı ve takdire şayan, benim ve diğer arkadaşlarımın üzerinde emeği geçen bir sürü emektar öğretmenimiz, öğretenimiz oldu. Kendilerini tenzih ediyorum. Ve büyük özlem ve minnet duygularımla kucaklıyorum.

Hilâl ÖZDOĞAN
06.03.2015
TRABZON

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Öğretemen Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Öğretemen yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Öğretemen yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
SELDA AKÇAY
SELDA AKÇAY, @seldaakcay
7.3.2015 16:11:45
Dünyada herşeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez.Çünkü, onun eseri her şeydir ve hemde hiçbirşeydir.Socrates...Kutlarım saygılarımla...
Vaha Sahra
Vaha Sahra, @vaha-sahra
7.3.2015 13:02:21
Bu hatıraları canlandıran doguda ki vahim olay lakin cok olayın içine girilmemiş.


Küçücük bir kız çocuğu iki hikaye kitabı eve götürdü diye!!! öğretmenleri tarafından okul önünde rencide ediliyor ve hırsızsın sen diyen öğretmenleri küçucük kıza babanı jandarmaya vereceğiz diye tehtitler savurunca kızımız gidip kendini asıyor, ölüyor onuru incitildi diye. Babası hapse atılacak diye. Bunlar öğretmen mi yoksa katil mi. Diyeyim de uyansın ülke. Çok zalimce.


UYAN TÜRKİYE! DÜNYA UYANDI SEN DE UYAN. ÇOK ÖFKELİYİM. BU ÖĞRETMENLER AFİŞE EDİLİP GÖREVDEN ALINMALI!!! KATILLER YANİ!!

Sude Nur Haylazca tarafından 3/7/2015 1:09:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bir tutam hayat
Bir tutam hayat, @birtutamhayat
7.3.2015 08:47:57
Hoş bir üslup ile aktarılmış öğrencilik anıları.
Kısacık, ama etkileyici idi paragraflar.
İnsan gerçekten çok şey buluyor gezinirken cümleler arasında.
Kendi hatıraları,
hani o hiç silinmeyen, unutulmayan okul hatıraları canlanıyor yine olanca sıcaklığı ile gözlerinde.
Güzel günlerdi.
İmkanları kısıtlıydı, eğlence alternatifleri sınırlıydı ama,
güzel kelimesinin sihirli gölgesi ile korunuyorlardı en azından.
Ve,
gerçekten de,
o fukara eğitimin finalinde,
ne parlak meslek sahibi insanlar yetişti.
İşin sihri burada işte.
Üzerinde iyice kafa yorulması gereken bir mesele bu.
Sıradan ve imkansızlıklar içinde tahsil gören ve genelde fakir olan öğrenciler,
her zaman başarılı olmuşlardır.
Valla,
ben oğlanı yıllardır özel okula gönderiyor,
bir dediğini iki etmiyorum ama,
durum gerçekten vahim maalesef.

Çok hoş bir anlatımdı.
Saynur Baysal Öztürk
Saynur Baysal Öztürk, @saynur-baysal-ozturk
7.3.2015 00:35:43
İyi öğretmenler nasıl bir şans ise çocuklarımız için, öğretmenlik mesleğine lâyık olmayan insanlar da bir o kadar şanssızlık... Maalesef epey de varlar ve işin daha da kötü tarafı, öyleleri yüzünden okumaktan soğuyan, kaybettiğimiz nice çocuğumuz...

Tebrik ediyorum, Hilal Hanım. Selâm ile...
meselci
meselci, @meselci
6.3.2015 09:14:32

Ailelerden sonra, çocuklar üzerinde etkisi en çok olan öğretmenlerdir.

Hatıralarını akıcı bir şekilde aktarmışsın. Ne güzel.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL