14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2278
Okunma

…:::LEYLEK MASALI:::…
“Hani camlarda bekler de,
Der ki; sensiz uyumadım…
Ödül bekler bu hünere
BEN O KADIN OLAMADIM”
Aysel Gürel
İki ucunda kaldık hayatın… İki ucu da bir işe yaramaz aslında… Atla ve kurtul misali içimizde her gün biriken intiharlar, kadınsı ve erkeksi isyanlar var. Dünyamızın merkezinde erkekler var zannedilir ya hep, ne zavallı bir egodur. Merkeze konduğumuzu ve bizimle tatmin olduklarını hiç bilmezler. Aslında merkezde bir arada olduğumuzu ve birbirimizle doyduğumuzu bilmiyoruz hiçbirimiz. Diyorum ya iki ucu işe yaramaz değnek! Hayat ve ilkel güdüler…
Kadın denir, anadır, büyütendir, yürütendir, idare edendir, sabredendir denir… Deliliktir! Hepsi birer deliliktir aslında! Hayatını elinin tersi ile itip kendini bitirmektir. Kimse anlamaz, görev bilinir, etek giymek, saç taramak bile görev bilinir! Kimse dur demez! Kimse “ben kimim?” demez! Adı her ne ise kadının, ben buyum bile demez!
Her şey kadının üzerine oynanır. Reklâm, TV programları, magazin, ticaret! Dergilerde boy boy kadın resimleri… Mankenlerle yakalanan şöhret adayları, kadın iç çamaşırı ekleri erkek dergilerinde yer alır! Hep! Dükkânlarda kadına ayrılan yer erkek giyimine ayrılan yerin hep kat kat fazlasıdır. Şarkılar hep kadın duygularını taşır! En çok kadınları ağlatmak için yazılır. İhanet bir tek kadına yakıştırılmaz. Seks bir tek kadında konuşulmaz. Belki artık vajina estetiği üzerine yazılar da yazılıyor, kadın cinselliği biraz da olsa konuşulabiliyor ama ulaştığı kitle, bunları okuyan, algılayan, sorgulayan kitle bir bardaktan fazla olmuyor. Hala!
Kadınlar en çok ağlamayı sever denir ya, ağlatan hesaba hiç katılmaz. Ağlatan bir tek erkeklerdir sanılır. Anne oğluna, kadın sevgilisine ağlar gibi görünür. Kadına yaşamak, erkeğin yaşamasından daha ızdıraplıdır. Derindir kadının girintileri! Çok derin! O derinliğe inemeyen kendini cm’lerle ölçer durur! Kusuru bir tek çıkıntısında bulur!
Fırsat veren kadındır. Tüm bunlara, hayatın üstünden geçip gitmesine izin veren kadından başkası değildir. Erkek asla fırsat vermeyende söz sahibi değildir denir. Kuyruğu olan, sallayan, kısan hep kadındır da denir. Hayvanların çiftleşmesi ne ise insanın sevişmesi de aynen bu basitlikte tanımlanır. “Aldatırız biz, hormonlarımız böyle” der birileri. Kadının kimyasında yoktur hormon azgınlığı! Ne komik! Dayatılır. Bastırılır. Susturulur. Buna da fırsat veren kadındır!
Feminizm denen şey kadının “sadece” konuşan şeklidir aslında! Kadını savunan, kadını öven değil! “Kadın hakları” denir. En çok gözden kaçırılan şey “insan haklarıdır!”.
Kadın kendini “insan” gibi göremez mi? Robot mudur bedeni? Kadın hep şaşırtır!
Terfi eder şaşırtır. Başa geçer şaşırtır. Yatakta şaşırtır, sokakta şaşırtır, bir laf eder şaşırtır! O kadar mı kalıplaşmıştır kadına ait olanlar?
Neyi tartışır dururuz yüzyıllardır bilmem. Bu kısırdöngü de neyi ararız, neyi bulamayız bir türlü? Kadın değil midir sabah programlarını yaşatan? Kadın değil midir birbirine düşman olup bir adam için kendini aşağı alan?
Bakan ama göremeyen erkeklerin arasında “kadın” gibi yaşamaya çalışan kaç ruh parçalanmıştır kim bilir! Aynılaştırılan, farklı olduğu için, kolay olmadığı için, emek verilmesi gerektiği için başka kadınlara tercih edilen kaç kadın? Ünzile’ler, Firuze’ler, Leyla’lar…
Masa toplamaktır, yatak düzeltmektir, eteğini çekmektir, hep ama hep mesaidedir hayatı! Noktası gelmez hiç, virgüldür hep sancıları! Korkuyla yaşar, öfkeyle yaşar, sessizlikle yaşar! Düş kurar hep, gerçeğe inanmaz. Duvarlarını kendinden başkasında yıkmaz! İçine yaşar içine ölür. Kırılmak ve toplanmak zorundadır. Yalnızdır. Anne olmak hazırlığındadır bir ömür. Bir gün olur! Onu da olur! Kimisi öyle kalır. Hep anne! Hep eş! Hep bekleyen! Hep içinden çıkaran hep içine sokan! Kimisi kariyer ister. Olur! Kadınlara tanıdığı şans erkeklere tanıdığı şanstan hep daha azdır. Çünkü korkuları vardır, çünkü yine ezilmekten korkar, çünkü kadına güvenmez. Kendine güvenmediği için! Kendi yaşadıklarını başkası da yaşasın derdinde olduğu için. Kaynana kelimesi gibi… Kaynanasından ne gördüyse gelinine de onu yaşatma derdindedir ama sorsanız neler çekmiştir. Aynısını yapar! Çektiklerini çektirir! Oğlu bir tanesidir. Kocasından gördükleri ona ders olmamıştır. Ama sorsanız “kadın haklarını” ona, anlatır da anlatır. Kendi hakkını bilmez çünkü! Başka bir kadına nasıl hak tanıyabilir ki! Kimdir öyleyse gerçekten “kadın haklarını” savunan! Hangi kadındır bir kadına değer veren? Kendine değer vermeyi öğrenmeyen bir kadın bunu nasıl başarır ki? Sonuç hep aynıdır!
Herkesten daha çok ihtiyacı vardır dokunulmaya bir kadının! Aslında herkesin dokunmaya, dokunulmaya, hissetmeye ihtiyacı vardır. Kadın hiç sevişmeden de yaşayabilir demek “zayıflığın ve hormonların arkasına saklanmaktan” başka bir şey değildir. Hiç dokunmadan, hiç hissetmeden yaşanan bir aşk sonsuz görülür ya hani, iradesizliktir. Yaratıcı zekânın eksikliğidir. Devamını getirememek korkusu ve gerçekten hormonlara yenik düşmektir. Güçsüzlüktür. “Bir tek kadınla ömür geçirmek mi Allah korusun” derler ya hani… Yeteneksizlikleri ve eksikliklerindendir. Kendini farklı görenlerin tek farkı kendilerine olan güvensizlikleridir. Erkekler hep bunun arkasına saklanır. Erkekler hep saklanırlar. O yüzden hep çok “ortalıktadırlar”. Kadının göğsünü alırlar, saçını keserler, eteğini çıkarırlar altından; kadın yine kadındır. Duygusu, ruhu, içi, derinliği ile… Erkeğin kesilecek bir tek yerini kesseler ne erkektir artık ne de kadın. Böyle denir ya hani; işte erkek olmak bir tek ona sahip olmak demek değildir. Bundan başka yeteneği olmayan ve ruhunu tanımayan erkektir bunun arkasına saklanan aslında!
Emin olma duygusudur kadını yaşatan! Emin olmamaktır erkeği erkek yapan! Kendinden emin değildir önce! Sevgisinden emin olmamalıdır bir kadının! Elinde olmamalıdır hiçbir şey. O yüzden hayat ellerinde değildir hiçbir zaman! Başaramazlar! Ne sevmeyi ne yenilmeyi ne de yenmeyi! O yüzden severler şampiyon olan takımlarını ve o yüzden küfrederler kaybettikleri her maçta! Hayata!
Önemlidirler aslında! Kadınlar için önemlidirler! Her şeyini kendi yapabilen bir adamın bir kadına ihtiyaç duymadığını savunması bile insani bir zaaftır. Kadını sadece çamaşır yıkayan, yemek yapan, derleyip toplayan biri olarak gördüğündendir. Birine ihtiyaç duymamak ruhunu, bedenini, özünü sevmemektir. İnsan yalnızlığı sevmez aslında, sevdiği şey bencilliğidir! Bu da sevgisizliktir. Kendini sevmemektir. Ne kadın ne erkek değildir aslolan. İnsandır, bunu kimse anlamaz!
Kadınlarla erkeklerin birbirini sürekli yargılaması komik gelir bana. O yüzden ne feministimdir ne de erkek yanlısı! İnsan olmak gerekir önce. Robot değil, taş değil, hayvan değil! Beyni olan, ruhu olan biri gibi davranmaktır aslolan!
Kadın kendini sunmaz, bedenini sunar! Erkek alır, hakkıdır! Çünkü sunulanı almamak da erdem ve irade işidir. Erdem demek rahip olmak demek değildir ama, sadık olmaktır, aç olmamaktır, hazmetmiş olmaktır. Dürüst ve kontrollü olmaktır. Yaratıcı, eğlenceli, güçlü olmaktır. Hem ruhuna saygı duymak hem cinselliğine saygı duymaktır. Kirlenmemek, temiz yaşamaktır. Tek eşlilik zayıflık değil tamamen bir bilgeliktir. Bilmem var mıdır böyle birileri?
Benim için feministlik kadının kendine verdiği değerdir. Erkekten gördüğü zararın isyanı demek değildir ki kadın önce kendine sonra başka bir kadına daha çok zarar verir. İster içgüdüsel ister hormonal olsun hayat bir tek kavramın etrafında döner; Bilgelik! Kimi savunursanız savunun, kimi suçlarsanız suçlayın… Eğer kendinizi “irade ile idare etmeyi” ve “el üstünde tutmayı” bilmiyorsanız hiçbir “–izm” size kusursuz düzeni ve huzuru vermeyecektir. Yaşama hakkını, hiç!
Gülümseten bir yaklaşımla bitebilir belki de bu kavga; “sadece kadın ya da sadece erkek olsaydı bu hayatta, ona da muhakkak bir kusur bulurduk biz!” İnsan değil miyiz işte peh!