4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1359
Okunma
Bu gün, Londranın merkezine giderken; trende, asansörde, sokakta, tıklım tıklım insanla doluydu sağım solum. Hani bizdeki belediye otobüs, dolmuş kapılarının eşiğine kadar sıkışmış insanların nefesini, ensende hissettiğin türden.
Özellikle bugün dikkat ettim. Tr de son yıllarda cereyan eden, taciz ve kadına takınılan tavılardan dolayı. Acaba biri kaza süsü verip de dokunmaya, gözle ya da sözle taciz etmeye yanaşır mı diye! Ama beklentilerimin hiç birini yaşamadım. Daha öncede yaşamıyordum belki ama, bunun ayrımına varmamışım bunca zaman.
Güzel ülkemi düşündüm sonra, hala her yaz gittiğimde bile gözle, sözle, elle yapılan tacizleri... Tüm yapılanların; sıradan, olması gereken, erkek olmanın avantajları, sandığım zamanları. Sokakta, evde, okulda hep itinalı, hep sessiz, ağır başlı olmalardan, oturup kalkmalara, sert tavırlar takınabilmek için çattığım kaşlara kadar düşündüm. Ve bu içime sinmiş ezici baskıyı, hala bu özgürlükler ülkesinde bile taşıdığımı farkedince irkildim. Töreler, gelenekler, inançları kullanarak kadına indirilen darbelerin ne onmaz yaralar açtığını bir kez daha hissettim. Devletin öngördüğü yasaların oynadığı rolün ne büyük olduğunu yeniden kavradım.
Onlar ki, isterlerse kadını "vezir" ya da "rezil" edecek kadar önemli. Onlar ki, kadınlarına kendi damgalarını vurup, işlerine geldiği gibi asıp, kesip taciz edebilen türden.
İşte salt bu yüzden; olabilmiş bir yaşamdan pay çıkartarak,susmamalı, bizi kullanan çakma düzene karşı bir olup, kızlarımızın bu korkulardan, endişelerden, baskılardan uzak, kendilerini özgürce ifade edebilmeleri, kendi ayakları üstünde güçlü ve mutlu yaşayabilmeleri için savaşmalıyız.
Korkusuz, endişesiz, tacizsiz yarınlara...
Sevgiyle.
Sezer Ergör Cülcüloğlu