6
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1304
Okunma


Sanırım birkaç yıl önceydi, bir köylü, sabah erken vakitlerde şehrin hayvan pazarına getirdiği iki- üç hayvancağızını satmış sonra şehrin boş caddelerinde dükkânların açılmasını beklemeye koyulmuştu.
Sabah mesaisine kalan gece yarasaları(üç kağıtçılar) köylüyü fark eder ve hemen bir plan kurup cebindeki meşin paraları aşırmaya karar vermişlerdi. İki yarasa birbirlerine tekme tokat girişirler hemen, köylünün yanı başında.
Köylü, kavga edenlerin yanına usulca yaklaşmıştı:
“sabah sabah ne oluyor, ne diye kavga edersiniz a be çocuklar?” demiş.
Üçkâğıtçının biri ona:
“Allah aşkına, gel sen bu davayı çöz…” deyip başlamış anlatmaya “dün akşam birikmiş biraz param vardı ben de yatırım olsun diye aha şu karşıdaki kuyumcudan bir altın kaplamalı saat aldım, tam tamına binikiyüz lira…”
Köylü:
“E, ne olmuş o saate?”
“Dur patlama! Anlatayım… Bu sabah, babam aniden fenalaştı, aldık götürdük doktora. Doktor, babamın hemen ameliyat olması gerektiğini ve bin liralık masrafın olacağını söyledi.”
Köylü saf saf:
“Geçmiş olsun, sen de kuyumcunun açılması bekle…” demiş.
Uyanık hırsız, kendini acındırarak:
“Olmaz! geç olur çünkü hemen ilaçları almamız gerekiyormuş, neyse…” deyip kavga ettiği arkadaşını göstererek:
“Bu sözde değerli arkadaşım fırsattan istifade bu saati benden sekizyüz liraya almak istiyor, uyanık! Tabii veriri miyim?”
Arkadaşı ters ters bakarak:
“Aldığın saat ikinci el oldu, zaten benim verdiğimi hiç kimse vermez, gel inattan vazgeç sekizyüz lirayı al git…”
“Asla… Sana vermeyeceğim.”
İkisi köylüyü tav etme peşindeydi ve tüm hünerlerini ortaya koymuşlardı. Köylü olanlara üzülmüş ve davayı sonlandırmak niyetindeydi.
Köylü:
“Aslında ben alırdım ama bende yediyüz lira var…”
Tam sırası deyip, atılmışlar ikisi:
“Senin canın sağ olsun, senin düşünmen bile yeterliydi, olsun yediyüz’e sattım sana…” sonra arkadaşına dönerek:
“Oğlum sana inat olsun ben bu saati amcama veriyorum”
“Yazıklar olsun sana…” dedi diğer üçkâğıtçı.
Köylü saate bakmadan cebine indirirken, bir başka telaşla yeleğin iç cebinden yediyüz lirayı çıkarıp vermiş. Üçkâğıtçılar aceleyle oradan uzaklaşarak:
“Haydi, hastaneye babama koşalım ölmeden yetişelim!”
Köylü arkalarından sevinçli bir nidayla:
“Geçmiş olsun, babana benden selam söyleyin…”
Köylü sabah sabah üçyüz-dörtyüz lira kazanma sevinciyle kuyumcunun açılmasını sabırsızlıkla beklemeye koyuldu.
Saatler dokuza gelmişti ve kuyumcu nihayet göründü. Kuyumcu, Gelip dükkânı açarken “Ya bismillah” deyip kepengi kaldırmış. Daha içeri girmeden köylü:
“Günaydın, hayırlı işler… Şehir esnafı da bir acayip! Dükkânları geç açarlar her nedense…”
Kuyumcu bu telaşlı müşteriyi bir süre süzüp, gülümseyerek:
“Günaydın, hoş geldin… Buyurun bey amca…”
Köylü, sevinçli bir edayla cebindeki saati çıkarıp kuyumcunun bankosuna bırakıp
“Bu saati satmak istiyorum, bilirsin altın kaplamalı ve bu saat dün akşam sizden alınmış.”
Kuyumcu saati görünce şaşırmıştı çünkü saat bir-iki liralık çocuk saatiydi yani bir bakıma oyuncak saatti!
Kuyumcu altından anladığı kadar müşterinin ruh hallerinden de anlarlar. Adamın kandırıldığını apaçık anlamıştı:
“Bey amca, o saat teneke… Yani ucuz oyuncak olanlardan…”
Köylü tepesinde kaynar suların indiğini hissetmiş bir can çekişiyle…
“Olamaz… Oysa bu saati buradan binikiyüz liraya aldıklarını söylediler…”
“Kim söyledi… Anladım seni tokatlamışlar!”
Köylü sabah sabah kazançlı çıkacağını sanırken acı gerçekler onu yaralamıştı fakat köylü başına gelenleri kabul etmeyerek saati, başka kuyumculara da götürmüş ama hepsi:
“Amca, geçmiş olsun… Faka basmışsın” dediler.
Karakolda, Köylü kendisini kandıran kişilerin eşkalini belirtmede yetersiz kalınca, köylünün, ensesini kaşımaktan başka yapacağı bir şeyi kalmamıştı.
________________________________________________________________________
Gerçekler öğrenilince, zannetmeler biter.
(Huzeyl)
Poyraz -2015