5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1024
Okunma
Yıl, sanırım l968 olsa gerek. Trenle Ceylanpınar’dan, Mürşitpınar’a yolculuk yapıyorum. Henüz 12–13 yaşlarındayım. Yanımda kimlerin olduğunu hatırlamıyorum ama biz birkaç çocuğuz ve vagonun koridorunda geziniyoruz. Bu arada ben bir kompartımana girdim. Esmer, yapılı, çekik gözlü, (sonraları fark ediyorum ki bir Uygur Türk’üne çok benziyormuş) sevecen yaşlı bir amca oturuyordu. Bu amca yaptığımız yaramazlıkları çocukluğumuza vererek yaptıklarımıza sadece gülümsüyordu. Biz de kendisini görünce kendimize biraz çekidüzen verdik ve oturduk. Biraz sonra amca bana sormaya başladı :
“Sen nerelisin bakayım?”
“Urfalıyım.”
“Urfa’nın neresindensin?”
“Suruç ilçesinden.”
“Suruç’un neresindensin?”
“Çaykara köyündenim.”
Ben köyümün adını söyleyince amca “Allah Allah” der gibi bir mimik yaptıktan sonra merakla şöyle bir doğruldu:
“Sen Çaykara’da kimin oğlusun?” dedi.
Ben de; “falancanın oğluyum.” dedim.
Bunun üzerine amca biraz da heyecanlanmış gibi daha bir merakla sormaya başladı:
“Oğlum sen Mehmet’in oğlu musun?” dedi.
Ben de, babamı tanıyan bu amcanın, tanıdık olabileceğini düşünerek daha bir dikkatle cevaplar vermeye başlamıştım:
“Evet.” Dedim.
“Dur bakalım, sen yoksa Kadir misin?” deyince ben mahcup bir halde oturduğum koltukta kala kaldım.
“Evet” dedim.
Amca gülümseyerek bana baktı;
“Peki, oğlum sen beni tanımadın mı?”
“Hayır, tanımadım.”
Amca bana adeta çocuğuymuşum gibi davranmaya başlayınca ben, bir yakınımı tanımadığımı anlamıştım ama hala kim olduğunu çıkaramamıştım.
“Oğlum ben Ahmet amcan. Beni tanımadın mı?”
“…”
“Ben Ahmet, Ahmet amcan… Ahmet Turan.”
Evet, tanımıştım. Bu amca benim Ahmet amcammış meğer. Büyük bir mahcubiyetle yerimden kalkıp gittim elini öptüm.
Ahmet amcam, nasıl desem… Hani köy aydını derler ya, işte öyle aksakallı bilge bir adamdı. Tarihi önemser ve bize yörenin tarihi hakkında çok şeyler anlatırdı.
Kabri nur, mekânı cennet olsun. 2008’in baharında kaybettik.
*
Bu karşılaşma ve tanışma anımız diyebilirim ki yıllarca aile içinde anlatıldı durdu. Ama her defasında sadece gülmemize vesile olsun diye anlatırdık. Veya benim ne kadar akrabadan, aileden ve köyden kopuk olduğumun bir göstergesi olarak anlatıldı. Ama bana göre bu olayın bir de sorumluluk boyutu da vardı. O da şuydu:
Eğer biz çocuklarımıza; ailemizi, akrabamızı, köyümüzü ve köylümüzü ve dahi memleketimizi tanıtmaz ve anlatmazsak, benim yıllar önce yaşadığım bu olayı çocuklarımızın da yaşaması kaçınılmaz olur diye düşünüyorum. Ülkemizin veya dünyanın neresinde olursak olalım, memleketimizi ve insanımızı anlatmakta tembellik yaptığımız takdirde, memleketini tanımayan bir neslin yetişmesine sebep olmanın ezikliğini biz yaşarken, çocuklarımızın da bırakın memleketini, kendi akrabalarını dahi tanıyamaz duruma gelebileceğini düşünmek lazım.
Yüreğimiz yana yana televizyonlarda az mı seyrettik; “Türkiye’nin başkenti neresidir?” sorusuna “İstanbul” diyenleri? Ülkesinin Cumhurbaşkanını bile tanımayan evlatlarımızın bu soruya verdikleri cevaplara hepimiz gülmedik mi? Yani ağlanacak halimizden haberdar olmadan..? Yarını böyle mi inşa edeceğiz?
Bunu neden anlatma gereğini duyduğumu da arz edeyim:
Yıllardır kimse beni Çanakkale’ye götüremiyordu. Çünkü ben, her karışında şehitlerimizin kanı, canı olan o kutsal toprağı çiğneyemezdim. Yapamazdım. Sonuçta günler, aylar süren bir hazırlıktan sonra ancak gidebildim. Besmele ve Fatihalarla ayak bastığım o kutsal toprağın beni nasıl etkilediğini anlatmam mümkün değil. Yüce Rabbim bütün şehitlerimize yar, mekânları cennet olsun. İşte orada anladım ki Çanakkale savaşı aynı tempoda devam ediyor. Sadece tarafların ellerinde silah yok. Tek fark bu. Vatanımıza göz koyanlar dünyanın bir ucundan gelip bizimle savaşıp burada ölüyor. Evlatları ise; “babam burada ölmüş, dedem burada ölmüş” diyerek üşenmeden ziyarete geliyorlar. Allah aşkına söyler misiniz? Yılda kaç kez bir Şehitliği ziyaret ediyoruz? Evlatlarımıza ne zaman bu konuda bir-iki kelime sarf etmişiz / anlatmışız?
Bir Müslüman olarak nasıl ki Kâbe’yi tavaf ediyorsak, aynı şekilde bir Türk olarak mutlaka ama mutlaka hiç değilse bir sefere mahsus Çanakkale’yi görmek şarttır diyorum.
Yetişen nesle dinini, töresini, vatanını ve milletini anlatmazsak, söyler misiniz; yarınımızı nasıl inşa edeceğiz?