2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1344
Okunma
(aşşağıda okuyacağınız şiirimin ilk kısmı (25) ESANSÇI öyküsündedir)
Büyük İskender’in Savaş Gemisi Çanakkale Boğazına dik yatarak usta bir Manevra ile Sigeion Koyuna, bugünki Kumkale ve Güzelyalı arasındaki Doğal Limanın ortasına giriverdi;
"Değmeden önce bu Geminin Kaburgası Kuma,
Truva’nın yakılıp-yıkılp yok edilmesinden 700 Yıl sonra
bir Komutan;
"- Mızrak Kazana!"
diye bağırdı ve savurdu Mızrağınını Anadolu Toprağına.
Geminin Güvertesinde Şahlanan Atı Bukephalos’u Askerler zaptedemediler.
Oda İskender’in ardından sıçradı Suya, dört Nala erişti Komutana.
Diğer Askerlerde Gemilerinden indiler,
hiç dinlenmediler.
İskender süredü Atını doğruca Truva Apollon Tapınağına.
Komutanlar Kalkan ve Kılıçlarını orada değiştireceklerdi.
Onlar kendininkileri verdi,
aldılar Truva Savaşında yenilenlerinkileri..
Büyük İskender ise Kılıç ve Kalkanını vermedi.
Atına atladığı gibi doğruca Beşik Körfezindeki Achilleon Şehri Tapınağına gitti.
Diğer Komutanlar itiraz ettiler,
sordu biri-diğerine;
"- Düşman, yani İran’lı Asker Cirit ataraken tüm Anadolu Toprağında,
ne arıyordu Büyük İskender bu kuytu Limandaki Tapınakta?"
"- Aşil!" oldu onun Cevabı.
Ana tarafından Akrabası olduğu söylenen,
bir Kahraman yatıyordu burada, Mezarda.
Girit’li bire Kahin demişti ki, o doğmadan önce Anasına;
"- Karnındakı Oğlun büyük bir Haksızlığı çözecek,
ama Aşil gibi Hırsına Yenik düşüp, ölecek!"
Büyük İskender Beşik Koyu Sahilinde soyundu.
Kılıç ve Kalkanını Eline alarak çırıl-çıplak tırmanırken Tepeye, son Emri;
"- Askerler! Beni Kıyıda bekleyin!" oldu.
Girmeden önce bu Tapınağa, büyük Giriş Kapısının önünde durdu
ve Silahlarını yüksek iki yuvarlak Sütunun arasına koydu.
Kapıyı yumruklayarak açtı,
Rahibeler çığ gibi Karanlıklara kaçtı.
"- Dur!" dedi baş Rahip onu görünce, durdu;
"- Silahsız ve Urbansızsın, güzel ama,
çıkar Kalbindeki Umududa burda!"
"- Aşil’in Mezarına yatmak isterim!"
"- Bu İş için sen henüz çok gençsin..."
Rahip ya Cevabı yanlış anlamıştı, yada
başka bir Gerçeği hatırlatmak istiyordu Büyük İskender.
Işın-Işın parlıyordu Mermer,
beklrmedi,
Baş Rahipi geçti,
çekti dışarı Mezarın Başında yanan Kandilin Fitilini,
baş-aşşağı devirdi Çanağını,
döktü cilalı-beyaz-parlak Mermer Taşına Yağı.
Kapak üstü düm-düzdü,
sıvadı bu Yağı düze,
Çıplak Vucudunu bir güzel ovdu, arta kalanı ile,
ve boş Çömleği Yere koydu.
Yüzü koyun yattı uzun Süre bu soğuk Mermer üstünde,
birşeyler fısıldadı.
Baş Rahip söyleneni duymuştu ama Ele vermedi onu.
Büyük İşkender bir Müddet sonra doğruldu,
Mezar Kapağına oturdu,
bakarak Yere öylece durdu.
"- Tek Arzun bu idi ise?"
dedi Rahip;
"- Eriştin işte!"
Büyük İskender’in Cevabı ise;
"- Aşil’in Silahlarını isterim!" oldu;
"- Olmaz, onlar Tapınağı koruyorlar!" diye
Arzusu kesin bir Şekilde rededilince,
Yerinden hiddetle kaltı Büyük İskender,
Tapınaktan çıktı,
KılıçKalkanını koyduğu Yerden aldı
ve öylece durdu Kapı aralığında.
Kıpırdadıkça
aralıktan sızan Güneş tozlu Karanlıkta
Altın Işıltılı tozlar saçıyordu;
"- Bunlar koruyacak bundan sonra onun Tapınağını!" dedi,
tekrar döndü geri
ve verdi Rahibe kendininkileri.
Rahibeler çıktı gizlendikleri Yerlerden,
Büyük İskender’in Yanına geldiler,
etrafını çevirdiler.;
"- Al!" dedi Baş Rahip verirken ona Aşil’in Kılıç ve Kalkanını;
"-Buda yandıktan sonra onun Külleri arasında bulundu."
diye
birde
4,5 Santimetre büyüklüğünde,
bir bronz Akçe()
verdi Eline."