3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
749
Okunma

--- Olamaz!
--- Şu odanın haline bak, elleriniz kopsun emi!
Hırsızın ilk gireceği yer yatak odası olmuştu tabi çoğunlukla olduğu gibi. Öfkeden eli ayağı tutmuyordu. Başı döndü ve yığılıverdi odanın eşiğinde boyluboyunca. Komşularının verdiği suyu yudumlamaya çalışırken, bir taraftan mırıldanıyoıdu:
--- Pis şerefsiz, çamurlu ayakkabılarıyla mahvetmiş halılarımı...
Komşuları gayri ihtiyari gülümsediler:
--- Sen çok yaşa emi!
Nezahat Hanım sinirden gülmeye başladı:
--- Daha yeni silmiştim, insan ayakkabısını çıkarır, görmüyor musun tertemiz ev.
Allahtan kormayan, kul hakkını düşünmeyen bir insan, benim halılarımı düşünecek değil ya, benim de söylediğime bak!
Komşular yeniden ağlamaya başlayan, Nezahat Hanım’ı nasıl teselli edeceklerini bilemez halde üzgün üzgün bakıştılar birbirlerine. Polise bile haber vermeye fırsatları olmamıştı, Nezahat Hanım bayılınca...
Nezahat Hanım’ ın eşine haber vermek gelmişti akıllarına ama, şehir dışındaydı ne yazık ki. Hiç aramadılar. Nezahat Hanım kendisine gelsin diye bekliyorlardı...
Binaya dadanan bu hırsız çizmeyi aşmıştı artık. Bu ay içinde bu üçüncü vakaydı. Nezahat Hanım markete gideli yarım saat bile olmamıştı ki geldiğinde; kapının açık olduğunu ve kilidin yerinden çıkarıldığını görmüş ve bütün gücüyle basmıştı çığlığı.
Konu komşu toplanmışlar, yatak odasının perişan haline hep birlikte tanık olmuşlardı.
Yataklar yorganlar yerde, çekmeceler karıştırılmış, giysiler odanın orta yerinde harman edilmiş, sandığın da en dibine kadar didiklenmiş ve hepsi boşaltılmıştı. Karman çormandı her sey.
Evin başka bir yerine girmiş miydi acaba?
Henüz diğer odalara bakmamıslardi bile.
Belki de hırsız hâla evin içindeydi.
Bir başka hırsızlık vakasında, ev sahibi hırsızın üzerine gelmiş, hırsız gardolabına saklanmış, ev sahibi, dolabın kapısını açınca hırsızla karşılaşıp, bir ton dayak atmıştı hırsıza, anlatılanlara göre....
Nezahat Hanım telaşla sordu :
--- Kızlar başka bir yere girmiş mi?
--- Baktınız mı?
--- Ne olur bakın, gerçi paralar gitmiş, başka bir yerde yoktu para mara, aylığı alınca çekmeceye atıverdiydim, tüh eşek kafam niye yatak odasına koydum ki!
--- Yooo! dercesine baktılar komşular Nezahat Hanım’ ın yüzüne şaşkınlıkla.
Aradan çok az zaman geçmişti ki evin küçük kızı koşarak geldi salona:
--- Annee! Paraları buldum!
--- Paraları buldum!
Hepsi birden küçük kıza bakakaldılar, elinde paralar gülüyordı kikir kikir:
--- Senin namaz odana koymuş birisi, namazlanın üstündeydi...
Elindeki paralarla birlikte küçük bir kağıdı da uzattı annesine:
--- Bir de not buldum...
Hemen kaptı elinden kağıdı...
Evin merdiven altında ancak bir veya bilemedin iki kişinin sığacağı bir yeri, kücücük bir odacığın duvarlarını, yeşil boyayla boyamış, bir seccade sermiş, üzerine bir tesbih, hemen yanına beyaz bir namaz örtüsü, hemen karşı duvarına, küçük bir rafa Kuran’ı Kerim meali tevsiri ve bir kaç kitap daha yerleştirmiş, her namaz vakti orada tefekküre dalmayı adet haline getirmiş Nezahat Hanım yüksek sesle okumaya başladı elinde ki yazıyı:
--- Namaz köşenizde namaz kıldım, hakkınızı helal edin, bu benim son hırsızlığım olacak, Allah’ın izniyle...
--- Yok artık!
Komşu Sevil Hanım’ın sözleriyle şaşkınlıktan sus pus olan dilleri çözülüverdi, her kafadan bir ses çıkıyordu.
--- İlk defa bir hırsızın girdiği evde namaz kıldığına tanık oluyorum...
--- Şaka gibi ya!
--- Bir yaşıma daha girdim!
--- Allah hidayet verecekse nerede nasıl hiç belli olmuyor demek ki, çok ilginç ya!
--- Rabbim cümlemize akıl fikir versin, çoluğumuza çocuğumuza sen sahip çık Ya Rabiimmm!
Binaya dadanan bu hırsız kim di?
İçerden biri mi?
Gerçekten bu son hırsızlığı mı? Olmuştu...
Bu sorular hep cevapsız kalacaktı...
Ama bir insan namaz kılarsa kendisini günahlardan kaçınmak zorunda hissedebiliyordu ister istemez, Hem Allah’ ın huzuruna çıkıp hem de ben sana isyan ederim diyemiyordu demek ki...
Zaten kaç kişi günaha dalmışken, ara verip Rabbinin huzurunda secdeye varmayı hatırlar, kaç kişi Mevlasına secde ederken harama uzanmaya cesaret edebilir ki...
Çelişki olur, tezat olur...
Hem sen:
--- Sen benim Rabbim’ sin!
De...
Hem de:
Ama ben sana isyankarım!
--- Seni saymıyorum, senin emirlerine kulak asmıyorum, helalmiş harammış beni hiç ırgalamaz, ama senin huzuruna gelirim, tesbih ederim, seni yüceltirim, sen benim Rabbimsin derim, işte bu kadar!
Olmaz tabi, akıl ve mantık ölçüsünde olmaz... Saçmalık olur... Hırsızın başına gelen bu olay bu mantık çerçevesinde gayet normal bir hadiseydi aslında... Ama biz insanlar alışık olmadığımız için, garip geliyor, abartı geliyor, öyle değil işte...
ANKEBÛT SÛRESİ
(45) (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor.
BAKARA SÛRESİ
(45) Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.
BAKARA SÛRESİ
(177) İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
HAC SÛRESİ
(35) Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.