5
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1495
Okunma
Varlığımızı herkesin bilmesini isterken, aynı anda kendimizi ele vermemek için hayattan kaçıyoruz..
Acıları yazmak kolaydır insan için öksüzlüğü, sahipsizliği, sevgisizliği, yalnızlığı yazmak hep kolaydır.. Hasretliğe kafa tutmak, birikmişliğe ağıt yakmak kolaydır..
Kaybolmuşluklarda dağıttıklarına ağlamak kolaydır..
Ama iş Mutluluğa geldiğinde içi coşsada, kalemi susar insanın..
Şöyle bir düşünürseniz mutluluğa dair ne çok yazan bir yazar, nede yazı türüne fazla rastlamazsınız.. Dedim ya mutluluğu yazmak zordur çünkü..
Mutluluğu çok bilmediği için insan, mutlu sonu olan filmler seyreder.. Mutlu sonu olan kitaplar okur.. Kendi ulaşamadığı bir duygunun başkaları üzerinde etkisini merakından irdeler..
Hayata karşı sonsuz bir seyirci kitlesiyiz aslında, durup Çevresinde, içinde yaşanılanları seyreden ve malum kendine has yorumları, eleştirileri yapan seyirci kitleleriyiz..
Bu seyrin içerisinde Acılara verdiğimiz tepkiler hep bilindik nedense...
Ayağı kırık atlar gibiyiz herbirimiz.. Benzersiz , Ölüme çok yakın ve birlikte yaşamaya çalışan atlar..
Neyse ne diyordum...?
Evet mutluluk öyle birşey ki ben dahi acıların girdabında dolaşmaktan bildik duyguyu sürekli anlatmaya, tanıdıklıktan,tanışıklıktan sıyrılıp acı kelimesini atıp.. Mutluluğu ifade edemiyorum.. Demek ki neymiş Acının getirdiği, içinde biriktirdiği bataklık gibi birşeymiş..
Her birimiz bir cinnetin ucunda tedirgin, korkak, bezgin yaşayıp gidiyormuşuz..
Birbirimize yada bize (NE İYİ İNSAN) dediğimizde veya dendiğinde hiç kendimizi yokluyormuyuz..?
Hayır aksine bunu bir iltifat azledip, kurum kurum kurulup, o kadar kaptırıveriyoruz ki, bu sıfata kendimizi.. Ooh başkaları benim için böyle düşünüyor deyip.. Kendimizi sorgulama gereği dahi duymuyoruz.. Neden..? Çünkü insanların ve toplumun bizim için ne düşündüğü, ne söylediği çok önemlidir de ondan..
Yıllarımız böyle geçip gidiyor işte poh pohlanmalar, yalakalıklar, riyalar ve bizler birikiyor, biriktiriyoruz..
Paylaşılamayan sevgiler acılaştıkça işte biz, böyle sonsuz, alıngan, herşeye gücenen açık yaralar gibi yaşayan insanlar haline geliyoruz..
Dünyayı tepeden tırnağa değiştirmek istesekte, kafamızda o eski yasaklar ve ön yargılar peşimizi hiç bırakmıyor.. Sevmeyi, sevilmeyi o kadar çok özlemişken.. Aynı zamanda yukarıda saydığım yakışıksız olarak düşünülen sıfatların içimize işlemesine izin veriyoruz..
Her birimiz buraya ait olmadığımızı bu Dünya’nın bizi yanlış tanıdığını düşünüyoruz.. Ve dünya bize bunca yılışıklığı yaptığı sürece nedense kendimizi daha çok özlüyoruz..
Şöyle bakınca epeyce Karışık ızgara koymuş gibiyim ortaya.. Ama arasında mutluluk maalesef gene kayıplarda..!
Buyrun Benden olsun..!
Ah biz..! Bir yaprak gibi düştü önümüze kaderimiz..
Çocukluğumuz, mutluluğa açılan bir kapıydı demek ki..
Kaybederek eskileri, çıktık çocukluklardan..
Kaybederek büyüdük.. Yetiştik kendimize..
Geleceğin, ellerindeydi sıcaklığında üşüdüğümüz mumlar..
Odamızdaki mumlarda yaktık hüzünleri..
Ve mumlar tükendiğinde, tükettik kendimizi..
Kapıldık karanlığın sonsuz kıskaçlarına..
Kimsesiziğimiz de kendimize yol çizdik..
Ölümlerle sonunda nihayete eriştik...
" PEKİ , SÖYLEYİN BAKALIM...? BU ARALAR MUTLULUĞA DENK GELDİNİZ Mİ...? "
23/10/2014