4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1279
Okunma

Her ne kadar toplumsal sorunlar ile ilgilenmek istemeseniz de sorunlar sizi sarmalına alıp da değirmende un gibi öğütmeye başladı mı, tahammül sınırlarınızın sonuna gelmişsinizdir. Derler ki ’ Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı sıkar!’ Ancak çarığın ayağı sıkmaması için, bir numara büyüğünü ve daha konforlusunu giymek elindedir insanın!
Her şeye zam politikası, cezaların yükseltilmesi ve artan enflasyonun bedelinin halka yüklenmesi, ulusal ekonominin altın yumurtlayan tavuklarının, yok pahasına, anamalcı, tekelci sermayeye peşkeş çekilmesinin kaçınılmaz sonucudur.
Bu durumda elini taşın altına sokması gerekenler, öncelikle işverenler olmak zorunda iken, halkın katmerli biçimde sürekli soyulması kabul edilemez! Sermaye sınıfının refah seviyesi ile yoksul kesim arasındaki uçurum giderek derinleşmektedir.
Tüm bunlara rağmen, içine düştüğü sorunları görmezlikten gelen, aymaz tutum içindeki yönetim anlayışı, adeta ülkeyi iç savaşa sürüklemeye, ulusun birlik ve beraberliğinin zedelenmesine neden olmaktadır.
Unutmayın ki kolluk kuvvetlerinin (Polis) sayısını istediğiniz kadar arttırılması, ulusal refahı arttırmayacaktır. Tam tersine, yoksulluk ve enflasyonu körükleyici olacaktır bu tutum. Unutmayın ki çok sayıda polisin varlığı, çok sayıda sosyal patlamanın önünü de açacaktır. Keza ’ Etki - tepki’ prensibi, salt fizik için değil, toplumsal yaşam içinde de geçerlidir.
Halkı yıllardır yalan dolan, talan ile uyutmaya çalışan, sıcak para ile ekonomiyi çarkını döndürmeye çalışan yanlış politikalar iflâs sınırına dayanmıştır. Buna rağmen en gereksiz harcamaları, kendi çıkarları için totaliter bir padişah mantığı ile uygulamaya sokanların yanlışları ülkeye ve ulusa çok pahalıya mal olmuştur.
Tüm bu haksızlıklara karşı çıkmak, ancak ve ancak hukuk devletinin ilke ve prensiplerini yaşama geçirilmesi ile geriye getirilebilir. Bu hukuk güçlünün hukuku değil, uluslarası kabul görmüş, modern hukuk normlarına uygun hukuk olmalıdır!
Tüm bunlar dikkate alındığında halkın demokratik hak ve istemlerini savunmak için, haksızlıklara karşı mücadele için sokağa çıkmasını, polisiye güçler ile şiddet ile bastırmaya kalkmak, faşizan bir tutum olur ki bu da çağ dışı bir eylemdir ve modern hukuk devletinin insanlara verdiği hak ve özgürlüklerin kullanılamaması anlamına gelir.
Sonuç olarak halka sürekli kemer sıktırma politikasının, kemerin de işe yaramadığı bir sınıra dayanması halinde, olabilecek şeyleri devletin iyi hesaplaması gerekmektedir. Devlet tüm bireylerine eşit davranmak zorundadır, varsıla gülen, yoksula yüz çeviren devlet ’Sosyal Devlet’ değildir.
Bu anlamda kıyı yağmacılığına, ülke kaynaklarının sömürülmesine, çarpık yapılaşmaya, rant elde etmeye yönelik uygulamalara, şiddetle ’ DUR!’ deme zamanıdır. Otel sahipleri, her yıl yeni oteller yaparken, çalışanların sürekli yoksullaşması nasıl açıklanabilir?! Çalışanların aç kaldığı, patronların zevk ve sefahat içinde olduğu bir ülkede sosyal adaletten söz edilebilir mi?!
Tüm bu olağanüstü gelişmeler, çok çarpıcı olaylara neden olurken, medyanın halkı uyuşturması, dini ritüeller ve içi boş hamaset duygularıyla, halkı kandırmaya çalışmasının, türban ile, dini duyguları sömürme yoluyla da bu insanları tok tutmak olanaklı değildir; ’ Aç köpek, fırın deler’ sözü boşuna söylenmemiştir.
Zor günleri, duygu, düşünce ve gönül birliği içinde herkesin üstüne düşeni gerektiği biçimde yapması dileğimle Türk halkına sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Şaban AKTAŞ
20.10.2014
Fotoğraf: Şaban AKTAŞ