4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
835
Okunma
Rüyada gibiyim sanki gri bir rüyada.
Ne beyaz bir rüyaydı ne de hayat kadar karanlık...
Beyaz bir kağıda beyaz bir kalemle bir şeyler yazıyordum.
Öyle şeyler yazıyordum ki yazdıklarımı bir tek ben anlıyordum.
Ben ve sadece ben ...
Bedenim artık ruhumu taşıyacak kadar güçlü değil.
Ruhum da acıları. unutulmayan kalbe iğne gibi batan ve keşke diyeceğim o acıları...
Nasıl görememişim o acıların gerçeklerini, nasıl örtbas edipte saklamışım her şeyi içimde?
Hayatın gerçeği buymuş meğersem: SIRTTAN VURMAK...
Öğrenemedim bu gerçeği bir türlü, koyamadım aklıma, girmedi bir türlü beynime, kalbime derken;
Yaşayarak öğrendim , acısını tadarak...
İşte hayat bazen öyle bir kurallar uydurur ki istemesen de uyarsın o kurallara,
KURALI OLMAYAN bir hayatta KURALCI İNSANLARIN kurallarına...
İnsanlara göre karalamaktan simsiyah olan hayatım, bana göre yepyeni bembeyaz bir sayfa gibi.
Ha bir de unutanlar var tabi.
Unutup da hiçbir şey yokmuş gibi yüzümüze gülenler...
Unutanlar aptaldır;
Kendine yapılanı ve yaptıklarını unuturlar.
Akıllı insan unutmaz; yaşadıklarını, yaptıklarını ve yapılanları...
İşte ben, ne akıllı insan kadar beyaz bir hayattayım ne de aptallar kadar karanlık.
Yaşayarak öğrendim her şeyi,
Ve acısını tattım bir daha unutmamak üzere; yaşadıklarımı, yaptıklarımı ve yapılanları...