10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1104
Okunma

Şehre gri bir hüzün dalgası çöktü yine.
Hafif bir rüzgar esiyor denizden karaya . Saçlarını savurarak yürüyen genç kızlar, tuhaf giyimli delikanlılar.Kalabalıklara karışıp yoğun iş temposunu sahilde atmak isteyen takım elbiseli adamlar, topuklu rugan ayakkabılarıyla arnavut kaldırımlara takılarak yürüyen kadınlar..
Kıyıya demirleyen altı vapuru bir hayli yorgun olsa da Ege’ye direnmekte hala. Bir genç gitarını almış geçmiş denize bakan bir taşa, tanıdık notalara gidiyor parmakları. Duyduğum gibi attığım adımları durduruyorum, sonra göz kapaklarım kapandıkları yerde kalıyor.
"Ben seni sevdiğimi..."
Bu kadar tanıdık olduğum bu türküyü duyunca neden birden şaşırıyorum bilmiyorum ama uzunca bir süre dinlemediğimden olacak sözlerini unutmuşum,
unutmak mı istemiştim yoksa? Hiç sanmıyorum. Zihnimin kurmuş olduğu kaçıncı oyundu kim bilir bu?
Bitene kadar türkü, parmakları tellerinden inene kadar gencin dinliyorum. Sonra yanıma yaklaşan esmer kadının fal ısrarlarına maruz kalsam da kızmıyorum. Uzaklaşıyorum yavaşça.
Tarihi dokusunu yitirmemiş olsa da azalması bile iç burkan faytonlar geçiyor yanımdan. İlk gördüğüm zamanki gibi heyecanlanıyorum. Kaç sene olmuştu?Sanırım bir on beş yıl geçmiş üstünden.
Zaman; ne kadar ikiyüzlü.
Bazen yaralara merhem, bazen acılara tuz biber.
Fazlası intihara gebe oysa.
Biz ise yaşadığımız bu döngüde dengeyi tutturmaya çalışıyoruz.
Şu kalabalıkta hepimiz aslında ne çok benziyoruz Saat kulesine...Herkes anını kurtarmak,duygularına ortak etmek için bir poz alıyor ama kimse kalmıyor yanında.
Adımlarım yavaşlıyor yorgunluğumdan. Yürümekten çok düşünmekten yoruluyor ayaklarım.
Buram buram kahve kokan otantik bir yer burası, kapısından girerken huzur doluyorum.
Kahvemi içiyorum bol köpüklü, orta şekerli.
Tam çıkacakken ve karışacakken şehrin rüzgarına.
O İzmir kokan şair sesleniyor fondan;
"Ben sana mecburum bilemezsin,
adını mıh gibi aklımda tutuyorum."
...
Yüreğimde can havliyle uçmaya başlayan bir güvercin.
Yürüyorum, ne kadar daha yürüyeceğim hesabı yok aklımda, kalbimde hafiften başlayan bir esinti, gözlerimde gülümseyen bir keder. Dış hatlar seferine kucak açan bir uçak gökyüzünde, henüz maviliğe ulaşan bir uçurtma.
İçimdeki çocuk giriyor aklıma,
sonra uslanıyorum.
Çok hırçındı oysa.
Karşı kıyıda yanan ışıklara dalıyor merakım. Karşıyaka çarşısındaki o iğne atsan yere düşmez kalabalıklar canlanıyor gözümde.Oysa kanatlarım olsa uçsam,
yüzsem mi ya da? Hangisi daha çabuk ulaştırır beni o aydınlığa,
hangisi daha rahat çıkarır beni karanlıklardan?
Adımları sayıyorum kaldırım başı, gözlerimi gömüyorum göz kapaklarımın arasına, son demlerine karışıyorum gecenin. Toprağında toprak, denizinde yelken olsam bile,
ne kadar giderim?
Şu canını sevdiğim dünya, şu deniz, şu toprak;
bir insan ömrü eder mi?
N.K
KONAK-2014