10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1526
Okunma

Toplum olarak her şeyi eleştirmeyi çok seviyoruz; çevremizin pisliğinden tutun da düzenin bozuk olmasına kadar her şeyi dedikodu seviyesine varıncaya kadar eleştiririz.
Eleştirmek güzeldir de, yapıcı olduğu, çözüm önerildiği, işin bir ucundan tutulduğu sürece…
Peki, biz bu düzenin neresindeyiz ve düzeltmek için neler yapıyoruz?
Etrafıma bakınca kimsenin bir şey yaptığını göremiyorum açıkçası, ben de dâhil (!)
Bir uzun yol otobüsünün şoförü her on dakikada bir onca yolcuyu görmezden gelerek seyir halindeyken sigara içiyorsa, özel bir otomobil sürücüsü küllüğünü yol ortasına çekinmeden boşaltıyorsa, bazen de tükenmiş sigarasını söndürme gereği görmeden camdan fırlatıyorsa ki, fırlatanları çok gördüm. Orman yangınlarının çoğunun bu şekilde atılan sigaralardan çıktığına da eminim (!) ne olur sanki kendi küllüğünüze atıp da arabanızı temizlerken küllüğünüzü de temizlemeye çalışsanız.
Aslında anlatmak istediğim konu bu değildi; ama bunlar da etrafımızda her gün görüp aşina olduğumuz sevimsiz hareketler değil mi?
Şimdi asıl konuyu anlatayım; konumuz bizim park. Severek yürüyüş yaptığım bu parkta bir arkadaşımın kocasını elinde çöp poşeti, parkın çöpünü toplarken gördüm ve ona karşıdan başımla selam verdim. O da selamıma kibarca karşılık verdi.
Parkımız öyle ufak tefek bir park değil hani; çevresinde bir tur atmak için en az bir km yürümek gerekiyor. Belediyemiz bizim rahat ve huzurumuz için her şeyi düşünmüş. Bu parkta, yürüyüş parkurunu asırlık çam ağaçları süslerken etrafındaki irili ufaklı çiçeklerin kokusu başınızı döndürecek kadar güzel. Yorulduğunuzda dinlenmeniz için yer yer tahta masa ve bankların olduğu gibi susayınca bedava içmeniz için çeşmeleri var. Ayrıca bedava tuvaletler de var ama gelin görün o tuvaletlerin durumunu (!) ben anlatmasam da siz tahmin etmiş olmalısınız.
Çocuklarınızı oynatmanız için oyuncakların yanı sıra acıktığınız da karnınızı doyuracak, ister soğuk, ister sıcak bir şeyler içecek bir kafeteryası da var. Her şey çok güzel de gelin bir de parkımızın görünümüne bakalım. Akşamüzeri hemen hemen her masa dolu oluyor. Belki gün içinde de dolu oluyordur da ben sadece akşamları gidebildiğim için akşam kalabalığını görüyorum.
Boşalmış masaların durumu içler acısı, neler yok ki… Boş kola şişeleri, kirli pet bardaklar, ucundan kıyısından artık kalmış sandviçler, pizzalar daha neler neler öylece ortada bırakılmış. Masalarda artıkları yemek için dolaşan kediler, köpekler… Bir de o hayvanların dağıtması… Yiyecek poşetlerinin, boş pizza kutularının etrafta uçuşması, öyle çirkin bir görüntü ki, görüntüyü anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Bütün bu hengâmenin arasında o adam, elindeki çöp poşetiyle masadan masaya, oradan buraya koşup o dağınıklığı toplamaya çalışıyor. Belli ki, parkın temizliğinden o sorumlu.
Bu adam onca pisliği temizleyip toparlamak için ne kadar koşturursa koştursun nafile. Az önce temizlediği yer az sonra yine çöp deryasına dönüveriyor. Oysa her köşede bir çöp kutusu varken. Adam yorgunluktan ayaklarını sürüyor; ama kimsenin umurunda değil.
Ben, hayıflanarak yürümeme devam ederken adamcağız beni görünce bir çeşit utanma duygusuna kapılıp başını başka yöne çevirmeye çalışıyor. İşte o an içim acıyor. İçimden feryatlar yükseliyor.
Sen utanma! Çevresine karşı bu kadar duyarsız olan bizler varken…
15.05.2014 /Emine UYSAL