8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1090
Okunma


"Bu yola ilk ne zaman girdim bilmiyorum. Başlarken ineceğim durağı söylememişti kimse. Çantalarımı bağlayıp biletimi kesmeden önce veda etmem gerektiğini öğretmemişlerdi.Çünkü veda dedikleri şeyi yapmak için çok gençtim ve henüz erkendi.Oysa duraklar devamlara meyilliydi.Vedalar için dinlenecek mola yerleri, uğrayacak kapılar, yaşanacak acılar, sevinecek haberler vardı. Söylediklerinde henüz hangi duraktaydım bilmiyorum, hatırlamakta güçlük çektiğim vakitlerdi henüz.Onca şiiri ezberimde tutmayı başarabilmişim de uğrayacağım duraklar çıkmış aklımdan. Hangi otobüse binmiştim, bu yol nereye gidiyordu? Sorduğumda herkesin içinde bulunduğu telaştan cevap veremediğini anladığım an dönüp otobüs camına yansıyan aksime baktım. İnanmakta güçlü çektiğim bedenime bile bu kadar yabancılaşmışken,kim tanıyacaktı? Nereye, niçin, ne zaman...Bunlar sadece zaman kaybıydı. Gidebildiğin yer neresiyse oraya.Nerede durmak istiyorsan orada.Ne yapmak istiyorsan o. Ve biliyorum ki kaç durak ötesindeysem başın ve kaç durak gerisindeysem sonun anlamı yok. Beni götüren şeye, o sese belki de kadere saygı gösterecektim.Sorular sormayacaktım, beynimi yormayacaktım.
Hangi duraktı burası?"
Boşluktan gelen derin bir sessizlik.
Sessizliğin sesini duyar mı insan?
Evet, şuan duyduğum gibi. Bitmeyen korkularla bugünü de bitirdik. Biraz daha zorlanarak nefes alışlarında, bedeni saran ağır bir yorgunluk.
Az önce birini kaybetti birileri. Sonsuzluğa uğurlarken attığı o derin çığlık tam şuramda.
...
Nefes almaya çalıştığım buna rağmen zorlansam da uğraştığım.
şuracıkta.
Birileri ağır, onlarca kablolar sarkıyor bedenlerden, iğnelere tutturulmuş serumlar, ağzın tadını kaçıran ilaçlar, grimsi bir hayat telaşı sedyelerde.
Kimileri de kaybı yaşamak üzere. Kaybeden birine baktığınızda gözlerinden akan o hissizlik, yenilmişlik sinince yüreğinize duyumsadığınız şey aynı.
Çok doğruymuş , paylaştıkça azalır acı dedikleri.
Alışıyor insan.
Gün geçtikçe her kayba, her acıya.
Yitirerek kazandığımız birşey varsa o da panzehiri; bir sonraki acıyı dindirecek. Zaman büyük abi,zaman sabır taşı,zaman henüz tükenmedim der gibi.
Bazen işittiğim sözler, sesler yüzünden kulaklarımdan;gördüğüm, gözüme gelen şeyler yüzünden gözlerimden sıkılıyorum.
Sessizliğin boşluğuna sürseler her ikisinden de vazgeçmeye hazırım sanki.
,,,
Şu beyaz hayaletler diyorum, ne iyiler!
Kollarımda.. Sonra boynumda...
Çok bulanık.
Ama hatırlamaya çalışıyorum.. Yapmaya çalıştıkları garipliklere aklım ermiyor. Ellerinde parmaklarının hakimiyetine aldıkları cihazlarla bir cana can katmaya çalışıyorlar.
Ne tuhaf!
Duyumsadığım acı bile yok. Hiç bir şey hissedememek hissi bile ne çok uyuşturuyor insanı.
Uzaktalar ama görüyorum onları. Hepsi yan yana dizilmiş bekliyor gibiler. Ortadaki gayet mağrur, dik ve umutlu gibi görünse de gözleri...
O ağlıyor. Bir kere bile gözyaşına şahit olmadım oysaki.
Gülümsüyorum.
Doğruymuş meğer;zıtlar zıtlara iyi dedikleri.
Şu bacası her türlü şeye gebe dünyada yazdığınız öyküdeki kahramanlarınız öldüyse sonunu getirmek zorunda değilsiniz.Çünkü her ölüm yeni bir doğuma gebe, her kayıp yeni bir umuda hasret.
Benim öyküm içinde yüzünü yitirmiş cesetlerle dolu olsa da bir polisiye değil.
Katili belliyse kahramanın, bir son mutlaka vardır. Ve ne yazık ki bu son hissiz bir boşluktan öteye geçemez.
Adınız vardır, yaşadıklarınız, kimliğiniz ...onlarca şey daha. Fişiniz çekildiğinde hepsinin sizinle beraber öleceğini bildiğiniz halde bu telaş niye?
Ha, unutmadan;
Mavi ışıkları da söndürün çıkarken, arkanıza bakmaya kalkarsanız gözleriniz küssün tabiata.
Müziği de kısın, şarkımı söylemeye yetecek sesim var henüz.
O hep takılı duran iyi adam maskelerini de çıkarken atın çöpe.
Ayaklarınıza geçirdiğiniz galoşlar ve ellerinize bulaşan mikroplardan arının.
Kirinizi tanıyacak kadar arındım günahımdan, sesinizi, yüzünüzü unutmayacak kadar da hatırlıyorum.
Hatırlama yetimi az da olsa kaybettiysem bu sizi unuttuğum anlamına gelmez. Sükunetimi bırakın, gecenin bekareti gündüze kalsın.
O kurulu düzenlerinizde ezberlenmiş hayatlarınızı yaşarken aklınıza gelirsem...
Gelirsem aklınıza,
gelirsem...
Söndür ışıkları, karanlıkta kalayım.
" Şimdi hangi duraktayım.Bilmiyorum merak da etmiyorum açıkçası . Edersem yangınlar küllenecek yeniden. Sorarsam ardı ardına onca soruyu bilinmezlik yutacak nefesimi. İnersem bir sonrakinde, dinersem iki damla daha. Bilerse katil bıçağını, sırtıma girerse keskin diliyle. Korkmam da,
ya korkarsam, ya yenildiğim gibi yenilirsem nefesime,ya o durak son duraksa?
Soru yok,soru olmamalı, sorular yasak!
Ya tutar da inersem ortasında yolun.
Neyse...
Şimdi gitme vaktidir.Bitirme vaktidir bu öyküyü. Bir daha yazmamak üzere yüzünü yitik hayaletlerin. Vedasız,soğuk, hınca hınç öfkeyle çekilme vaktidir bu oyundan.
Kirli ellere, yalan hayallere, toprak atma vaktidir."
Çıkarken kapıyı yarı aralık bırakın,
gözlerinizdeki masumiyeti kaldırın,
zoraki içlenmeleri,
Nasıl ağlar insan yalandan?
Aklınıza düşersem beklenmeyen bir yağmur damlası gibi, olur da ıslanırsanız, saç diplerinize işler de süzülürsem yanaklarınıza.
Aklınıza gelirsem,
gelirsem;
O düşen yalnızca bir yağmur tanesidir.
Bir hüzünlü beste, bir akşam vedası.
Bir deli günaydınıdır.
İncinmeyin.
Bazı öyküler yarım kalır.
siz bitti deyin!
"Sabahın ilk ışığını da gördüm bugün, günün en sıcağını da.
Şükürler olsun."
Nuray KAÇAN-2014
DEĞERLİ SEÇKİ KURULU’NA GÖNÜL DOLUSU TEŞEKKÜRLERİMLE;
BUNCA GÜZEL İNSANLA BULUŞTURDUĞU İÇİN...