Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
Ahmet Hilmi Ceylan
Ahmet Hilmi Ceylan

Bu Böyleyse Kıyamet Nasıldır? (1)

Yorum

Bu Böyleyse Kıyamet Nasıldır? (1)

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

835

Okunma

Bu Böyleyse Kıyamet Nasıldır? (1)

Yurttan çıkarken arkadaşlara istiklâl caddesine uğrayacağımı söylemiştim. Orada elbise mağazası olan yakınımdan bir takım elbise almayı düşünüyordum. Nede olsa bayram geliyordu. Eve şık gitmeliydim. Arkadaşım Davut’la beraber yola koyulduk. Henüz dükkânını bilmediğim yakınımla saat 11.15’te Galatasaray lisesinin önünde buluşacaktık.
Galatasaray lisesinin önüne vardığımızda saat 11.00’ti. Beklemeyi hiç sevmediğim için Davut’a; “daha on dakika var. Şöyle bir tur atalım” diyorum. Aheste adımlarla aşağıya doğru yürüyoruz. Bir yandan etrafımızdaki renkliliği temaşaya koyulmuşuz, bir yandan da birbirimize çocukluğumuzu ve memleket anılarımızı anlatıyoruz. Böyle sohbete dalmış yürürken iki genç bayan yaklaşıyor yanımıza. Arkalarında da küçük bir kamera tutan adam var. Bize doğru gelirken kendi aralarındaki konuşmaları duyuyoruz. “işte şu ikisi… Bunlar olur yaa. Hadi gidip konuşalım” Biz “neler oluyor” diye şaşkın şaşkın birbirimize bakıyoruz. Hanım efendilerden biri yanımıza yaklaşıyor ve peş peşe sorular sormaya başlıyor:

- Affedersiniz. Sizin yaşınız kaç?
- 19 yaşındayım.
- Boyunuz…
- 1.70
- Kilo…
- 65
Birbirlerine bakıp “tamam işte” diyorlar. “bunlar uygun”. Ben daha fazla dayanamayıp soruyorum.

- Neden bunları öğrenmek istiyorsunuz. Daha kim olduğunuzu da bilmiyoruz bu bilgileri niçin öğrenmek istediğinizi de… ilk önce kendinizi tanıtır mısınız? Kimsiniz?

Soruyu sorduğum bayan elindeki kalemle hala bir şeyler not ediyor. Sözlerimi bitiripte cevabını beklediğimi fark edince kafasını kaldırıp sen anlat dercesine yanındakine baktı. Oda anlatmaya başladı:

- Biz …… Reklâm şirketinden geliyoruz. İsmini mutlaka duymuşsunuzdur. Ünlü bir reklâm şirketidir. Filmlerde oynatacak genç yeteneklere ihtiyacımız var. Yeni reklâm filmimiz içinde biz sizleri düşünüyoruz.
Ben ağzımı açmadan arkadaşım Davut benden önce davranıyor:

- Tamam da… daha bize kabul edip etmeyeceğimizi bile sormadınız. Önce bunları söyleyip sonra şahsi bilgilerimizi alsanız daha iyi olmaz mıydı? Ya kabul etmezsek…

- Doğru söylüyorsunuz. Ancak böylesi fırsatlar herkesin eline geçmez. Şöhret olmanın basamakları böyle reklâm filmleriyle başlar. Ayrıca her film için yüksek ücrette ödeniyor. Yani Şimdi sizin yerinizde olmak isteyen bir sürü genç var. Böyle bir fırsatı geri tepeceğinizi düşünmüyoruz.
Az önce bize soru soran hanımefendi diğerinin sözünü kesiyor:

- Pardon! Bir soru daha sorabilir miyim? Siz İstanbul’un yerlisi misiniz? Burada mı oturuyorsunuz?
Ben cevap veriyorum:
- Hayır! Buralı değiliz. Ben Gaziantep’ten geliyorum. Arkadaşımda Aydın’lı. Geçici bir süre için buradayız.
- Aaah! Olmadı işteee… Buralı olmanız gerekiyor. Kusura bakmayın. Sizi de baya oyaladık. Özür dileriz. Hayırlı günler deyip ayrılıyor yanımızdan. Davut’la birbirimize bakıp gülüyoruz. “şivemizi beğenmediler heralde” diyor, “Memleketimizi söyleyince nasılda kaçtılar. Zaten milyar verseler reklam filminde oynayacak vaktim yok.”

Saate bakıyorum. Saat 11.10 beş dakikamız kalmış yakınımın gelmesine. Hemen Galatasaray lisesinin önüne dönüyoruz. Elim cebimde gözlerim yakınımı arıyor ha geldi ha gelecek diye… Tam o anda farklı bir ruh hali kaplıyor bedenimi. O kalabalıklardan yükselen sesler, o gülrültü birdenbire yok oluyor. Herkes susuyor sanki. Bakışlarım birkaç noktaya yoğunlaşıyor; piyangocu çocuk az ileride elinde ki biletleri sallayarak mantık dolu şu cümlesini tekrarlıyor “Almazsan hiçbir zaman çıkmaaaaz!” Onun az ötesinde “iri yarı bir adam boynunda çantası, pazularını göstere göstere havalı bir şekilde yürüyor. Ardından gözleri ışıltılar saçan bir çift, birbirlerine sokulmuş gülüşerek geçiyorlar önümden. Hiç böyle bir duygu yaşamamıştım. “Sonu hayır olur inşallah” diye geçirdim içimden.

Ben böyle dalıp gitmişken arkamdan tuhaf bir ses geliyor. Oraya dönüyorum. Açık mavi eski betford tipi bir kamyon Galatasaray lisesinin alt tarafından çıkıp İngiliz Konsolosluğunun olduğu sokağa giriyor. Hızla geçmesi ve geçerken yola sürtüyormuş gibi ‘tııssss’ diye ses çıkarması dikkatimi çekti. Acaba fireni mi boşaldı yoksa tekerleğimi patladı diye meraktan arkasından bakmak istedim. Tam sokağın başına varmıştım ki…

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bu böyleyse kıyamet nasıldır? (1) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bu böyleyse kıyamet nasıldır? (1) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bu Böyleyse Kıyamet Nasıldır? (1) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL