10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1293
Okunma

Başlığa bakıp da sütlü kahveden bahsediyorum sanmayın sakın.
Bu bir insan hayatı; Bizim hayatımız…
İnsan, ömrü boyunca kaç kez mutlu, kaç kez mutsuz olur hiç düşündünüz mü?
Ya da yaşamımız boyunca işlerimiz ve sağlığımız yerinde midir? Aile hayatımız nasıldır?
Mutlu…
Mutsuz…
Hasta ve sağlıklı…
Bütün bunların toplamına; Üçü bir yerde diyorum.
Eş, iş ve sağlık.
Aslında bizim tercihlerimiz direk sağlığımızı etkileyen etkendir bana göre.
Nereden mi biliyorum? Yaşayarak öğrendim.
Öncelikle işe eşimizden başlayalım. Bizi ne kadar mutlu ediyor? Ya da birlikte geçirdiğimiz sürede üzüntülerimiz mi, yoksa mutluluklarımız mı çoğunlukta.
Bizden sadece alıyor ve üzüntüden başka hiçbir şey vermiyorsa orada bir durup düşünmeliyiz. Neden haklarımızdan feragat eden, alttan alan kişi hep biz oluyoruz? İçimize ata ata kocaman bir dert kümesi biriktirdiğimizin ne zaman farkına varacağız? Sağlığımızdan olmadan bu konuyu bir gözden geçirelim olur mu?
İş; Hayatımızı idame ettirmemiz için olmazsa olmaz bir faktördür ama sağlığımızı hiçe sayacak kadar da değil.
Getirisinden fazla götürüsü varsa işimizi de bir gözden geçirelim. Bulunduğumuz iş bizi tatmin etmiyor, işimizi sevmiyor ve yaptığımız işle mutlu olmuyorsak bu direk ev yaşantımıza da yansıdığı için iki mutsuzluk birden yaşayacak ve sağlığımızı da olumsuz yönde etkileyecektir.
Hiçbir iş hayatımızdan daha değerli değildir…
Bütün bunları gözden geçirdik ve düzelttik diyelim, her şey tamam mı?
Elbette tamam değil; Hareket lazım bir de, hareket…
Günlük sporumuzu mutlaka yapmalıyız. Buna birçoğumuzun sıraladığı/sıralayacağı mazeretleri görür gibi oluyorum.
‘Ben işe erken gidiyor geç çıkıyorum, evde çoluk çocuk benden yemek istiyor, ütü istiyor, ev temizlik istiyor.’
Haklı olabiliriz ama hayat bizim hayatımız olduğuna göre kendimize zaman ayırmayı mutlaka bileceğiz yoksa sağlık elden gidiyor.
İş çıkışı servisten birkaç durak ötede inip yürüyebiliriz. Sabah yine aynı şekilde erken kalkıp evdeki işlerimizin ucundan kıyısından elimizden geldiğince toparlarsak sanırım akşam için de vaktimiz olur.
Kalkacağımız saatin son saliselerine kadar yatıp sonra gözlerimizi ovuşturarak işe gitmek bizlere bir şey kazandırmadığı gibi çok şey de kaybettirecektir. Bunun için ne yapacağız? Sosyal paylaşım sitelerinde sabahlayacağımıza bir güzel yatıp uykumuzu alacağız.
Hem böylelikle gece saat 23:00 ile 00:05 arası salgılanan Melatonin’in, hücreleri yenileyici, bağışıklık sistemini düzenleyici, vücudun biyolojik ritmini ayarlayıcı, anti-oksidan ve yaşlanmayı geciktirici özellikleriyle her derde deva olan bu hormondan da yoksun kalmamış olacağız.
Sanırım sözü çok uzattım, kısaca toparlamam gerekirse; Yıllardır şeker hastalığı ile cebelleşen biri olarak şöyle bir ardıma dönüp baktığımda bütün bu saydıklarımı hiçe saymışım. Erken yatmak dışında…
Şimdi bana oldukça stres yaşatan işimden emekli oldum. Her sabah saat 00:05 de kalkıp bir saatlik yürüyüşümü yapmaya başladım. Yetmedi, akşamları da birer saatlik yürüyüşüme devam ettim. Ufak tefek şeylerle hayatımı karartmamaya özen göstermeye başladım. Eskiden çok sinir olduğum bir şeye şimdilerde sinir olmamayı öğrendim. Üstüme gelmeye çalışanları kendi haline bırakmayı, Allah’a havale etmeyi öğrendim. Yarım asırlık ömrümde bunları öğrenmek için geç kaldığımı biliyorum ama yine de zararın neresinden dönersem kardır diyor, sizlerin de geç kalmadan yaşamınızı şöyle bir gözden geçirmenizi istiyorum.
Hayat bizim hayatımız ve başka hayatımız yok…
Peki, bütün bunları yaptım da elime ne geçti? Diye sorarsanız.
Açlık şekerim yüz ellinin altına, tokluk şekerim iki yüzün altına düşmezken şimdilerde, açlık şekerim doksan beş veya seksen beş. Tokluk şekerim, yüz kırk veya yüz altmış.
Bunca zırvalamakta haklı olduğum göz önüne alınsın lütfen.
23.08.2014/Emine UYSAL