10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2047
Okunma
Ne günlere kaldın koca Üstad, benim gibi bir bohem de senin hakkında yazıyor ya, senin günlerin geldi diye, seni hatırlatmaya çalışıyor ya, zaman kötü vesselam.
..................................................................
26 Mayıs 1904’tü tarih, günlerden Perşembe, bir dev yürekli hayata gözlerini açıyordu. Felsefe okumasının etkilerinden, ve içerisinde yetiştiği ortamdan dolayı hayatın gerçek acı yönünü görür ve bunu �Çile� adlı şaheserinde şöyle dile getirir:
Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
Makâni bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kainat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.
...
Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu ögrensem asıl?
...
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak�
Şüphesiz �Canım İstanbul�da dile getirdiği eski durumunu şu dizelerden daha güzel hangi kelimeler ifade edebilir ki!
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
Daha altıncı sınıfta resim öğretmenin hafızasından onun portresini çizip, bize de fotokopisini çektirdiğinde bilmiyordum Üstad’ın büyüklüğünü. Onun � Sakarya� mucizesini duymamıştım, hele �Canım İstanbul� şiiri kulağıma gelseydi o zamanlar belki, tümden Çile kitabını ezbere bilirdim.
Kelimelerini terbiye etmesi anlatılamaz o büyük edebiyatçının, fakat esas içimi acıtan mesele başka. Biz onun kıymetini yaşıyorken hiç bilemedik. Tam 10 kere hapse atmışız, mahpusları onun deyimiyle onun �ikinci evi� yapmışız. Oysa başka bir millette yaşasaydı bu büyük insan, şüphesiz bir başka Shakespeare olarak anılıyordu şimdi. Türkiye’de yazınca eserlerini, bir de �Zindandan Mehmet’e Mektup�u yazdırmışız biz ona:
Zindan iki hece, Mehmed’im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam,boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma mehmed’im!
Kavuşmak mi?..belki ..daha ölmedim!
Bugüne kadar şiir yazmama engel olmuştur Üstad, onun şiirlerini okurken içimde kıpraşan duyular, kalbimin daha da bir hızlı atması, �Bunun üzerine de şiir olmaz ki�, dedirtmiştir bana. Hani yemekten sonra tatlıyı yersiniz de sonra da başka bir lokma da koymazsınz ya ağzınıza... Hani kitabı güzel güzel okurken harika bir cümleyle karşılaşır da, onu okuduktan sonra kapatırsınız, kitabı, tadının damağında kalmasını isterdiniz... İşte öyle bir duygu onun şiirlerinden sonra şiir yazamamak.
�Anlamaz!ruhuma geçti bilekçem!�
dizesinden sonra düşünmeyi de unutursunuz ya...
�Duvar,katil duvar yolumu biçtin
Kanla dolu sünger... beynimi içtin�
dizelerinden sonra kendini özürlü hissetmek gibi bir şey...
Onu okumak çölün ortasına su bulmak kadar zevkli, ama onun büyüklüğünü tarif etmek, ayın güneş ışığını yansıtmasını anlatmak kadar anlamsız. Ay güneşe bakar, ondandır parlaması.
25 Mayıs 1983 Çarşamba günü biyolojik olarak dünyaya veda etti. Fakat toprak ona kavuşmak ve onu sinesinde misafir etmek için onun da doğduğu gün olan 26 Mayıs Perşembe gününü bekledi. Bu sayede doğduğu gün toprağa dönmüş oldu.
................................................
Perşembe gelip Perşembe giderek bize ne masajı veriyorsun Üstadım, sana bakan hala anlamıyorsa hayatı, tadı, insanlığı, artık ona ne çare. Hani diyorsun ya başka bir şaheserinde, hani her biri bir dönem boyunca okutulabilecek bir dersin konusunu oluşturmaya kafi olabilecek eserlerinin bir tanesinde:
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Biter mi hiç Üstadım, nasıl unutulursun sen, gün geçtikçe, halkın teveccühü kendine şair lakabını takmış insanlara kaydıkça günyüzüne çıkacak değerin. Elim ayağıma dolanır, kelime bulamam seni anlatacak sevigli, ama ne yaparsın affet, utancımla, seni anlatmanın altında ezilerek senden bahsetmek istedim. İnancım odur ki, bir gün sana da hak ettiğin değer iade edilecek.