3
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1497
Okunma


Giderken, ardında bıraktığın ateş
Tüm anıları yakacak kadar büyüktü.
İpek vardı biz küçükken fişlerden tanıdığım kadarıyla biliyordum, “İpek ipi tut” diye öğrenmiştik, İpi hep tutan bendim, hep sallayan, tutunuyordum belki de o ipe, herkes salınıp geçiyordu, ben geçemiyordum. Hele o kırmızı karton çiçeklerden yaptığımız panonun içindeki resimdeki çocukluğumdan hiç geçemiyordum. Mavi önlüğün yeni çıktığı seneydi ve hala bizim okulda siyah önlükler vardı. Yakalığım hiç düzgün durmazdı boynumda, hep sağa ya da sola kayardı, o fotoğrafta da böyle çıkmıştım. Dağınık bir yüzüm vardı, biraz da korku oturmuştu gözlerime. Beyaz yakalığım hep eğri dururdu, eğreti gülümsemelerimin yanında.
O küçük fişlerde adı yer aldığı için diğer arkadaşlarımdan daha çok yeri oldu hayatımda, o zamandan belki de belliydi okumayı bu kadar seveceğim, bu yüzden kitaplardaki insanları gerçekte olanlardan daha çok sevdim. İpek’i tanımasam da sevdim, İpek uzun boylu bir kızdı, ip gibi adına yakışır, ipek gibi saçları vardı, yani ben öyle biliyordum. İlkokuldaki birçok arkadaşımın önce yüzleri silindi hafızamdan, sonra da isimleri. Toplu sınıfça çekindiğimiz o fotoğrafta sanki yabancıların içindeydim, yakalığım yine ters dönmüş, gözlerim derinlerde ama yüzüm sıkıntılı. Etrafına uyum sağlayamayan çocuklar hep özel gelmiştir bana, belki kendimi de onlara benzettiğimden.
Hayal kırıkları örtemedi gülümsemelerimdeki yırtık şeffaflığı ve hafızam eskisinden daha çocuk, inanç içinde. Yağmur dindi, artık uğramıyor yüzüme, oysa çocukluğumda yağmur sularıyla yıkanırdım ben ve hiç kirletemezdi beni dizlerimi yara yapan o taşlar, düşlerimi çatlatan soğukluk kadar. Gök gürlese çocukluğum korkar yorganın altında, büyüyünce daha mı başka birisi oluyoruz ne? Zaman içinde bir orada bir burada gidip geliyorum, büyüyemiyorum. Sadece gözlerim büyüdü gördüklerim karşısında hayretten, ellerim küçük, büyük kelimelerin örtebileceği kadar kayıp, çocukluğumun notaları kayıp, o şarkıları söyleyen güzel sesler öldü çoktan, çocukluğuma ait her şey ya ölüyor ya da can çekişiyor, ben çekilmiyorum.
Gizlenmek; saklanmak içindir, her saklanan bulunmak istediği için saklanır ve bulunmasını istediği kişiler sadece özeldir.
Saklanmak; saklambaç oynamak içindir!
Bence İpek de saklandı, çocukluğumun o kimsenin erişemeyeceği çocukluğumda sadece geceleri ördüğüm o tuğladan duvarların içine, o yüzden kayıp İpek’in ipi tutacak eli.
Hayal kırıklarını tekrar hatırlayıp, kendimize batırmadığımız sürece; iyiyiz! Bu iyilik zamanla kötü hissettiriyor, gittikçe yüzüme yayılan, gözlerime yer eden o pahalı hüzünden biliyorum iyi gelmediğini.
Batırsak, kanatsak belki de rahatlayacak hayallerimiz, bir nefes alıp, ölmeye gidecekler belki. Ama yapamıyoruz, hayallerden daha korkağız biz ve hayaletlerden korkunç. Büyüyoruz, dışarıda bizi saran, tarafımıza layık görülen o kalıbın içine sığmaya çalışıyoruz, küçülüyoruz. Artık ne küçüldüğümden emin olabiliyorum ne de büyüdüğümden, tıpkı dünyanın küçük olduğunu söyleyip sonra da o dünyada kaybolan insanlardan emin olamadığım gibi…
Yüreğim büyüdükçe türlü parçalara ayrıldı ama en büyük pay çocukluğumda kaldı, dağılan parçaları toplayamıyorum, çocukluğum yorgun gök gürültüsünden, giyemediği elbiselerin düşünü kurmaktan, uykusuzluktan, sallanamadığı salıncaklardan ve hep o ipi tutmaktan, tutunmaktan. Büyüsem de dinlenemeyeceğimi biliyordum daha o yaşlarda öğrenmiştim. Şimdi dinlenmek için yeniden doğmak gerekir bence, önce ölüp, sonra çocuk olmak dinlendirir, ancak bir çocuk dilimi çözer benim artık. Yaşamadığım hikâyeleri yazmakla o kadar meşgulüm ki, yaşamak denilen okulda hep alt sınıflarda yer aldım, baktığım aynalarda kendimi bulamamaktan ve parçalı bulutlu tüm zamanlardan.
Yüzüm; binlerce yalanın içinde dağıldı, bir yol buldu gözlerim sonsuzluğa uzanan, yalandan seyrediyorum dünyayı. Yanlış düşler çıkıyor yoluma ya da çokça kâbuslar, çocukluğumdan daha fazla korkuyorum şimdi, çünkü büyüdüm, korkularım benden daha fazla büyüdü.
Bana sunulan o tek kimliğin içinde farklı kimliklerde yaşıyorum, herhangi bir yere ait olamamanın telaşını taşıyorum yüreğimde, hızlı soluklarım var, soluklanmalarım az, büyüdükçe yitirdim, yetişemedikçe tutkun oldum, aşkın ikliminde soğudum, çocukluğum sıcacık, İpek’in ip atladığı o zamanlar, mutlu çocukluk düşleri kurardım aynalarda, kendimle konuşur, herkesle susardım. O bulunmaz kimliğin benim olacağına dair inançlarım vardı, hep büyüyen.
Sonra kendi dilimi konuşmak için yeni bir alfabe bulmak zorunda kaldım, ait olmadığım dilde anlatmaya çalışıyordum hikâyelerimi sağırlara, duysalar da anlamayacaklardı. Ama birileri duysun istiyordum, dirileri dinlesin, bilsin, çıldırdığımı düşünsünler hatta çokça kaybettiğimi zannetsinler, ait olmadığım yerde kendime ait bir alfabem vardı artık bolca konuştuğum, onlara göre sustuğum…
Ben gitmeye karar vermeden üzerinde durduğum şehir kayboldu, sevgi inandırıcılığını yitirdi, sevmeler azaldı, gitmeler çoğaldı. Gelenlerden çok gidenler oldu, Kimse bilmesin diye gidiyorum. Bilinmek acıtıyor, yalnızca kendi gördüğüm felaketleri yaşayarak büyüyordum, gözlerim daha çok büyüyordu, hatta yaşlıydılar artık büyük yaralar almaktan, biri öpse geçecek kadar kırılgandı sancılar, onları kendi tırnaklarımla yoluyordum. O yüzden gidiyorum bir sonsuza her şeyi bırakıp, bıraktıklarımı toplamak en çok inanmayanlara düşer, düşündüklerimi bulursunuz bir boşlukta, kaç yıllıktır, eskimiştir, kokmuştur belki de… Sonra biraz da incinmişlerdir, daha fazla gizlenmek saklayamadı acılarımızı Büyüttük hayalleri, yaşadıklarımız küçüldü, biz küçüldük. Son bir kürek atımlığı toprak kadar kaldı varlığımız artık, hayaller inatçı gibi devam ediyorlar yaşamaya. Bu yaşamak içimde sığmayacak boyutlara ulaştı. İpek ipi tutmadı, Ali’ler top oynadı hep. Top oynayan o çocuklar da çocukluğumda kaldı, evcilik oyunları küçük odalarımızda, o zamanki küçük mutlulukların bizde yarattığı büyük sevinçleri, büyüdüğümüzde hissedemedik. Büyüdük, büyük sevinçlerin bile artık bizi sevindiremeyeceği kadar uzaklaştık çocukluğumuzdan.
İçindeki çocuğa hâlâ sözü geçenlere…
Neleri unuttuğumu hatırlıyorum bazen!
İki Temmuz İki Bin On Dört 15 00
Nevin Akbulut
Not: Yazımı güne layık gören Değerli Seçki Kuruluna sonsuz teşekkür ve sevgilerimle,