3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
578
Okunma
Üç beş arkadaş daldık komşunun bahçesine. Tepemizde bir yaz güneşi ki öyle böyle değil yakıyor! Kiminin elinde siyah naylon poşetler vardı, bense cepleri bol olan bir mont giymiştim o yaz sıcağının ortasında.
Her birimiz ayrı ağaçlara tırmandık tam bir ustalıkla. Can erikler nasıl da ağzımızı sulandırmıştı, ki daha ceplerimizi doldurmadan oturduğumuz dalda yemeye başladık...
Erişebildiğimiz yerlerden toplayarak can erikleri doldurduk ceplerimize, naylon poşetlere. Ah çocukluğum işte; biraz fazla mı yaramazdım ne. Doyamamıştım hem yediklerime ve yetmedi ceplerimin dolup taşması. Biraz daha, bir kaç tane daha derken komşumuzun gelişini arkadaşım ’Kara göründüüü’ diye cılız sesiyle hepimizi telaşlandırmaya yetmişti.
Arkadaşlarım teker teker ağaçlardan atlayarak naylon poşetler ellerinde son sürat kaçıştılar. Bense içimdeki korkuyla tutunduğum dalda asılı kalmıştım.
Sen misin ceplerini tıka basa dolduran! Can eriklerin ağırlığı beni aşağıya çekiyordu ve o an dalın çıtırdadığını duyduğumda kendimi o yumuşak toprakta gökyüzüne bakarken buldum. Korkudan acımıda unutmuştum ve ayağa kalktığım gibi koşmaya başladım ceplerimden can erikleri döke döke. Neyse ki atlatmıştık hepimiz komşumuzu ve topladığımız erikleri başladık yemeye. Bir ara sol bileğimin iç tarafında bir acı hissettim. Ağaçtan düşerken bileğim dala takılmıştı ve küçük bir sıyrıktı aslında. Ama bilemezdim ki bu sıyrığın yıllarca bende bir iz olarak kalacağını.
Geçen hafta annemin pazardan aldığı ekşi eriği tuza banıp yerken aklıma geldi birden. Baktım o iz hala duruyor aynı yerinde, acısını unutalı çok oldu belki ama şimdiki can eriklerin tadı da bir başka...
Çocukluğumda kalmış can eriklerin tadı.
Erol Almak