3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1068
Okunma
Bir akşamüstü yalnızlığı yine… Sözcüklerden cümleler, cümlelerden paragraf, paragraflardan bir sen çıkarma çalışması daha... Kaç zaman etti ana fikri sensizlik olan yazılar yazmakta bu eller, hatırlamıyorum bile artık. Bir insanın, sadece bir insanın, çevrenizde o kadar çok seveniniz varken sadece bir insanın yokluğu; insanın kendisini yalnız hissetmesine neden olması, aşkın tarifidir belki de.
Kızıl bir akşamüstü yalnızlığı yine… Caddenin başında ağzında sakızıyla kırıtan şu kızıl saçlı yosma, seni benim aklıma getirmiş olamaz ya! Günahını almayayım kimsenin, nedensiz de beynimin, kalbimin her hücresine kaçıncı tecavüzün saymadım? Öyle olmasaydı bütün umutlarım sana gebe olur muydu? Söyle bana bahar tüccarı, hangi mevsimi kızıla boyamaktasın şu an?
Hüzünlü bir akşamüstü yalnızlığı yine… Her geçen an demlenen hüznümden kaç bardak içtim de hala gece olmadan kafayı buldum böyle. Neye ne yetiştirdiğini anlamadığım şu arabaların sürati gibi hızlı çarpıyor kalbim, sanki biraz sonra şu sokağın başında sen görünecekmişsin gibi heyecanla. Sahi senin onursuzlaştırdığın sokaklar, hiç çelme takmaz mı ayağına. Ya da hayat, dönüp arkanda bıraktığın yangınların küllerinden bir hisar yapıp engel olmaz mı hiç sana?
Sensiz bir akşamüstü yalnızlığı yine… Hafif bir rüzgâr okşarken tenimi, kapanan dükkânların kepenk sesleri ne kadar da rahatsız edici; gittiğinden beri beynimde zonklanan şu veda sözcüklerin kadar değil tabi ki. Bilmem hangi filmden alıntı yaparak, gece sabaha kadar uyumadan ezberlediğini düşündüğüm o klasik ayrılık cümlelerin kadar hiçbir çirkin ses yaratılmamıştır herhalde bu dünyada. Belki de tüm ayrılıklarda aynı cümleleri kullanacak kadar tembelsindir de. Belki de yanılıyorumdur, çok değer verdiğinde onun hatırı için farklı birkaç veda sözcüğü kullanacak kadar insan sevgisiyle de dolusundur! Belki de sen bu yazının sana yazıldığından bihaber okuduğunda, çevrendeki insanlara insanlığını göstermek adına insan taklidi yapıp üzülürsün de!
Geçmeyen bir akşamüstü yalnızlığı yine… Bir koşuşturmacadır gidiyor, sanırsın ki insanlar cennete gitmek için kalan son birkaç bileti kapmak için kuyruğa girecekler; benim ruhum cehennem ateşlerinde dingince yıkanırken! Anlasana efkârım var bu gece; yazmak satırlarca, saatlerce seni ve buna rağmen hala kanıyorsa transit geçtiğin şu yüreğim, bil ki bu gecenin sabahında yağmurlar yıkayacak bedenimi.
Acıtan bir akşamüstü yalnızlığı yine… Sanki bütün yıldızları hapsetmişsin yine bu gece gözlerine ve gökyüzünde öylesine bakmaktasın şu zavallı halime. Sarhoş bir yel, nerede maruz kalmışsa kokuna; sallana sallana, kendinden geçmiş bir şekilde, artık şu halimi anladığını gösterir bir hareket yapıp gelip geçti yanımdan. Zavallı bir de dokunsaydı ya sana, o zaman belki beni anlardı!
Sıcak bir akşamüstü yalnızlığı yine… Sıcak nefesinin iklimimi değiştirdiği zamanlar kadar sıcak! Teninde yanan ellerim, boynunda öpüşlerimin izi, gözlerinde gözlerimle yaptığım yolculuklar… Ah şu seyyar satıcılar gece bile susmazlar mı, yosmanın bindiği şu beyaz araba nereye gider acaba, avuçlarım neden terliyor, bütün dükkânlar kapandı da şu karşı bardaki şuh kahkahalar neden giderek artar, hangi şiir sana özlemimi anlatabilecek, ne zamandan beri kediler bu kadar gür ses çıkarmaya başladı, kim kapattı şu müziğin sesini, gece olunca neden karanlık çöker, ben neden yazıyorum, nerde kaldı bu mezeler, üstü örtülmeyen aşk üşür mü, bu gecenin sabahı uykuda mı kaldı acaba?..
Fon müzikle okuyun lütfen...
www.izlesene.com/video/en-duygusal-fon-muzigi/6865316#