10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1806
Okunma

Eğri dur, doğru yaz kalemim! Besmelesiz cinayetlerin soğukkanlılığını görmek isterim mürekkebinde. Alaturka edebiyatın çakma cümleleri ve üslubuyla zahir etme yüreğindekilerini. Ziyan olur, basmakalıp bir haykırışla dile gelmiş tüm isyanlar. Şimdi isyan vakti, çek artık özgürlük kılıcını ve çıkar göğsündeki kardeşlik bayrağını, azat edilsin yüreğimizdeki beyaz güvercinler. Özgürlük olmadan barış, barış olmadan sevgi olmaz; bilmez misin bunu!
Sevgisiz bir yaşamın piyon bireyi olma bıkkınlığıyla, aristokrat duygularımıza artık dur deme vakti! Artık kelebekler vurulmasın, üç günlük ömrüne aldırılmadan. Balı düşünerek arıya tahammül edenler, kafesteki bay(an)kuşun(!) bedduasını hafife almasın. Köşeye sıkıştırılmış bir kedi kadar uysalı yoktur değil mi; ama bilemezsiniz son çırpınışında ne kadar vahşi, ne kadar gaddar, ne kadar siz gibi olabileceğini!
Geçtim can korkusunu, benimkisi kan tutkunudur! Şakağından vurmadan riyakârlığı, hançeri saplamadıkça ihanetin yüreğine, yalınayak yürüyeceğim dikenli yollardan. Diken ki gülün habercisidir, serpilmişse bu yollara diken, gül en fazla yolun nihayetindedir; nihayet sonsuzluk olsa da!
Mezopotamya gibi kurak artık tüm yürekler ve Diyarbakır surları kadar eski. Ey Dicle, ey Fırat ne beklersiniz hala, dökülen gözyaşları da mı yetmez çağlamanıza? Sen ki ey Kızılırmak, bağrımızdan kopar yüreğimize akarsın; ne zaman sel olup temizleyeceksin içimizi? Ve sen şehr-i İstanbul, senin aşkınla yanıp tutuşan bir Mehmet armağan etmeyecek misin bize? Dört mevsimi yaşar, üç tarafımız denizle çevriliymiş derler. Bilmezler ki dört tarafımızın da kan akıtarak o denizleri beslediğimizi ve yüreğimize baharlar gelmediğini.
Yavaş kalemim, hâkim kırmasın seni! Savsız savcılar ceplerinde iple gezer. Çoktan kurulmuştur darağacı ve akbabalar üşüşmüştür alanlara, (be)leş(!) aşkıyla. Bu zaman, o eski zaman değil artık. Bir ağıt yakılsa Edirne’de, Ağrı’dan duyulur ama ağrısı duyulur mu artık bilemiyorum? Bir anne Sinop’ta ninni okusaydı yavrusuna, Adana’da danalar girerdi bostana. Şimdi bir sala okunsa günahkâr bir kulun ruhuna, tabutu taşıyacak dört hayırsever bulunmaz bu diyarda.
Devrim diye sokaklara taşanlara aldanma sen kalemim. Sevgisiz devrim mi olur! Aşktır devrim, kıyamamaktır daldaki çiçeğe ve utanmaktır utanmamaktan! Anne şefkati, kardeşin dostluğu, yârin sevgi dolu bakışıdır bizi aydınlığa çıkartacak olan. Daha kaç kere ak deyip ağaracak saçlar, daha kaç kere ok deyip oklar saplanacak yüreğimize ve daha kaç kere millet deyip milleti düşüreceğiz birbirine!
Sahi, bu sefer fazla mı açıldık be kalemim? Kurtuluşu var mıdır acep, çıksak hâkim huzuruna, dilesek af!
Tutsam şu dilimi yıllarca yüreğimi susturduğum gibi, çekilsem yalnızlığıma, üç nefes fazla alacağım değil mi? Anlaştık hâkim bey, sustum!
Kedi olalı bir fare tutup kurtardık paçayı! Şükür kırmadılar seni kalemim, hala yaşıyoruz, ya da en azından yaşadığımızı düşünüyoruz herkes gibi! Anneler ne fare doğuruyormuş be!!!