3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
767
Okunma

Ali, orta halli geçimi olan bir ademoğlu. Hayatı bir sınav içinde ve eğitilerek sürüp gidiyor. Ama çoğu ademoğlu gibi O da ne sınav içinde olduğunun ne de eğitildiğinin farkında değil. Mümkün olduğu kadar, başkalarına muhtaç olmamak için çalışıyor. Bu iyi niyetli bir istekten mi yoksa gizli müstağnilik duygusundan mı kaynaklanıyor şimdilik onu adlandıramıyor. Ama başkalarına muhtaç olmadan yaşama iyi niyeti, ileri bir tarihe ertelenerek, çevresinden muhtaçlığının dışında istemlerde bulunuyor. Ama bunu yaparken de istemine ‘gerekli bir ihtiyaç’ görüntüsü veriyor. Çünkü çevresine sorumluluk vermek ve oradan bir kazanç elde etmek istiyor. Akrabalık, arkadaşlık, kardeşlik, komşuluk, insanlık vurgularını da sık sık kullanıyor.
Kardeşi Veli, onun istemlerinin bazılarını samimi bulmayarak yardımcı olmadı.
Arkadaşı garanti istedi.
Komşusu sorgulamadan yardımcı oldu.
Bir akrabası da ondan yardım istedi. Akrabasının ihtiyacını onu rahatsız edecek derecede sorguladı. İhtiyacının ‘ihtiyaç’ olmadığını ikna etmeye çalıştı ve yardımcı olmadı.
Yukarıdaki hikayede beş kişi sınava girdi. Sınavı kimin ya da kimlerin kazandığını biz bilemeyiz. Ama şöyle bir sonuç çıkarabilir miyiz?
İnsanlara Allah rızası için yardım etmek güzel bir davranıştır.
Yardım eden yardım edileni sorgulamalı mıdır?
Yardım isteyenin niyetlerini biz bilemediğimize göre nasıl bir ölçü tutmalıyız?
Ölçü tutmalı mıyız?
İşte kul; ister alan olsun, ister veren olsun bu ilişki içindeki doğru konum alma durumuna göre sınavdan geçmiştir. Ve herkes kendi payına düşen kadarını almıştır. Daha genel bir ifadeyle; biz Allah’ın hükmettiğini yaşarız. Ezeli hüküm değişmez. Ancak bu hükümler hayatımıza nimet külfet ilişkisi içinde çeşitli şekillerde bize ulaştığında bir tepki veririz. Ve davranış oluştururuz bu tepkimizin, davranışımızın şekli bizim sınavımızdır. Verdiğimiz tepki hiçbir zaman hükmü değiştirmez. Dolayısıyla biz sadece ettiğimizin karşılığını buluruz.
İnsanlar toplum içinde yaşarlarken; hayatlarının her devresi aslında sınavla geçerken bunun pek farkına varmazlar. Ama çok üzüntülü olaylar için ‘bu bir sınav’ derler. Bu bile hiç yoktan iyidir çünkü umulur ki bundan hareketle hayatın bütününün bir sınav olduğu gerçeğine ulaşabilsinler.
Herhangi bir olay karşısında insanlar bu olaya tepki verirler. Bu olay karşısındaki tepkileri, duruş ve davranışları kendilerine özel bir sınav alanı açar. Buna göre ya sevap alırlar ya günah. Herkes payına düşen kadarını alır. O olaya yakın olanlar, olayın öznesi durumunda olanlar; olay iyi ise çok sevap, kötü ise çok günah alırlarken diğerleri de olayı onaylama kötüleme vb. davranışlarıyla paylarına düşen kadarını alırlar.
Ortada büyük bir ateş yandığını düşünün. Herkes ateşe uzaklığı oranında ateşten nasibini alır. Güneşten de biz aynı şekilde nasiplenmez miyiz?
Bazen sessiz kalmak bile sevap ya da günah olabilir. Bazen üf demek, surat asmak, kapıyı çarpmak günah olabileceği gibi; küçük bir tebessüm, bir çocuğun başını okşama ve hatta yemyeşil kırlara bakıp içindeki yaşama sevincini Allaha ısmarlayarak ona HAMD etmek ibadetin ta kendisidir. Aslında içi sevgiyle dolu, kinsiz garazsız bir insanın hayatı hep ibadet sayfasına yazılır.
Hepimizde özellikle ani durumlarda düşünmeden tepki veririz. Sonrada pişman oluruz. Peygamberimiz ne güzel demiş böyle durumlar için:
Ayaktaysan otur, olmadı abdes al, olmadı namaz kıl. Biraz düşününce bu süreci tepkisiz geçirmenin ne kadar önemli olduğunu anlıyor insan.
Düşüncesiz o ilk tepki yüzünden ne gönüller kırılıyor hatta ne cinayetler işleniyor şu an yaşıyoruz.
Allah hükmettiği şeyin şerrinden hepimizi korusun.
Selahattin Cansız