Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Bir tutam hayat
Bir tutam hayat

Bana Oğlumu Ver...9(Son)

Yorum

Bana Oğlumu Ver...9(Son)

21

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

1383

Okunma

Okuduğunuz yazı 21.4.2014 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Bana Oğlumu Ver...9(Son)

Bana Oğlumu Ver...9(Son)

-Geliyor!....

On sekiz metre yükseklikteki petrol tankının çevresini sarmalayan iptidai iskelenin en üst noktasında çalışmakta olan boyacı Hüsnü’nün sesi, normal iş akışının alışılagelmiş gürültüleri arasından sıyrılıp, insanların dikkatini çekecek nispette gür ve heyecanlı bir tonda akıp geldi kulaklarımıza. Sesin yankılandığı şantiye sahasındaki tüm çalışanlar, ellerindeki işlere bir lahza ara verdiler; meraklı bakışlarını, rengarenk boyalı elbisesi ile adeta bir palyaçoyu andıran arkadaşlarına kilitlediler. Onun bu komik hali, her zaman olduğu gibi yine hoş bir mutluluk esintisi yarattı iş yerimizde ve Gürcü işçilerimizin şaşkın bakışları arasında, sağdan soldan kahkahaların süslediği Türkçe sataşma cümleleri yükseldi.

-Oğlum, tankı mı boyuyorsun, yoksa kendini mi?

-Boyayı çar çur ediyorsun, parasını kesecekler maaşından!

-Şeyinde boncuk bulmuş gibi ne bağırıyorsun orada?

-Oğlum, ne diye yıpranıyorsun boş yere, ödüm şeyime karıştı korkudan.

Tüm bu söylenenleri duyacak hali yoktu Hüsnü’nün. Çünkü o, sol işaret parmağı istikameti ile bakışlarını birleştirdiği noktaya; Karadeniz’in lacivert sularının gök yüzünün açık mavisi ile kucaklaştığı ufuk çizgisinde beliren küçük bir karaltıya, tüm duygu ve düşünceleri ile saplanıp kalmıştı. Bu küçük karaltıdan yükselen ince, kara, avare bir duman hüzmesinin, aheste aheste süzülerek göklerin derinlerine doğru akıp gitmesi, onun aklını ve bakışlarını esir almış; tüm dünya ile ilişkisini kesmesine, hasret realitesinin sonu olmayan uçurumlarının kucağına yuvarlanmasına yetmişti. İster istemez tüm insanlar, işaret ettiği yöne, denizin kuzeybatısına çevirdiler bu kez bakışlarını. Her birinin dudaklarında gezinen tebessüm esintileri, usuldan usula iyice yerleşti şiddetlendi, sonra da iyice başını alıp gitti gördükleri manzara karşısında.


-Feribot gelir. Dedi Şamil bey.

-Bu gün Cuma, tam zamanında.

-Oğlum Hüsnü, feribotu göreceyem diye aşağıya düşeceksin!...

-Bir şey olmaz Şamil Ağabey, meraklanma sen, içini rahat tut. Allah’ını seversen şu bayrağın güzelliğine bak!...

-Necə göz var səndəki, bu qədər məsafədən bayrağı görürsən?

-Gözle değil ağabey, gönülle gönülle.

Şamil Bey döndü, yüzüme baktı bir süre.

- Vətənini, bayrağını bu qədər sevən bir millətə, dünyada heç bir gücü diz çöktüremez. Dedi babacan bir ses tonu ile.

Bu sevimli yaşlı adamın, hayat yorgunluğunun tüm izdüşümlerini olanca realitesi ile sergileyen yüz hatları iyiden iyiye gevşemiş; yorgun tebessümleri, ince dudaklarından bal rengi gözlerinin derinlerine süzülmüş, oradan da usuldan usula içimize işleyen bir kor misali, sıcak ve yumuşacık bir akışla bakışlarımıza yansımaktaydı.

Gömleğinin yaka cebindeki paketten maharetle sıyırdığı Rus sigarasını keyifle yaktı. Derin bir soluklanma ile ciğerlerine doldurduğu dumanı, yarı açık duran pencereden Karadeniz’in serin, rutubetli atmosferine zevkle üfledi. Sonra da, her zaman yaptığı gibi, bir ağabey şefkati ile elini omzuma attı ve beraberce ofisimizin önüne çıktık; feribotun limana girişini seyre koyulduk.

Türkiye’den Orta Asya devletlerine yük taşıyan tırlar, Sarp Poti arasındaki rüşvet kıskacından kurtulabilmek için, genellikle Trabzon’dan Poti limanına feribotla geliyor, buradan da Tiflis yoluyla gidecekleri ülkeye geçiyorlardı. Lacivert renkli bu feribot, her Cuma günü öğle saatlerinde limanımızı ziyaret ediyor, çalıştığımız kısmın hemen yanı başındaki rıhtıma yanaşıyor, şantiye sahamızda çalışan işçilerin keyifli bakışları arasında yükünü boşaltıyordu. Haftada bir tekrarlanan bu olay, adeta bir merasime dönüşmüş, ekibimiz ile feribot personeli arasında gerçekten hoş bir dostluk köprüsü kurulmuştu doğrusu. 2002 Dünya Kupası maçlarının Cuma ve Cumartesi günlerine denk gelenlerini hep beraberce feribotta seyretmiş, Türk Milli Takımının üçüncülük kazandığı o mutlu anları gemi personeliyle beraber yaşamıştık. Keyifli saatlerdi, güzel anılardı.


Bizler, feribotun limana süzülüşüne dalmıştık ama, Şamil Bey’in bir gözü de Hüsnü’deydi. Onun, heyecanlı bir insan olduğunu biliyor, bir hata yapar, düşer diye telaş ediyordu.


-Hadi Hüsnü, işinə bax artıq-.

-Tamam ağabey.

-Kemerin takılı mı?

-Takılı ağabey.

Hüznü elindeki yüksek basınçla çalışan boya tabancası ile tankı boyamaya devam etti. Aklı hala feribottaydı. Vatanın bir parçası, memleketten bir esini diye düşünmekteydi besbelli. Daha bir şevkle salladı tabancayı.

O Cuma günü, feribot sevdamızın, zamanımıza sunduğu mutluluk esintileri arasında çabucak geçiverdi. Güneşin, memleket semalarına doğru süzülüp, sıcacık tebessümü ile denizin kızıl ufuklarını öptüğü yorgun saatlerde, usuldan usula işlerinden başını kaldırdı işçilerimiz, kullandıkları ekipmanları toparladılar, sayımını tamamlayarak, ambara teslim ettiler. Yoksulluğun ve işsizliğin tüm sevimsizliklerinin kendini gösterdiği bu mahzun ülkede, maalesef hırsızlık olayları alıp başını gitmiş; insanlar, hayatlarını idame ettirebilmeleri için, bulabildikleri her yöntemi mubah ve hak sayma gibi bir düşünceye kapılmışlardı. İşte bu nedenledir ki, tüm malzemeler her akşam sayılarak teslim alınıyor, sabahleyin yeniden sayılarak teslim ediliyordu kullananlara.

Evimizde bekleyenimiz olmamasının verdiği sevimsizlik, yorucu bir günün daha vukuatsız ve huzurla nihayetlenmesini, bir sevinç katresi olarak taşıyamıyor düşüncelerimize, ruhumuza sözün doğrusu. Dudaklarımızda gezinen tebessüm rüzgarları oldukça etkisiz, oldukça cılız. Ağır aksak eşyalarımızı toparlıyoruz; sevimli şoförümüz Mahlas’ın bordo renkli emektar minibüsüne doluşuyor, çok uzak olmayan mahallemize doğru yola çıkıyoruz. Pazar yerinden geçerken bir bukle duraklıyor araç, akşam yemeği için gerekli malzemeleri satın alıyor, artık tanışıklığımızı iyice ilerlettiğimiz esnafla selamlaşıyor, üç beş kelimelik de olsa ayak üstü muhabbeti yapıyoruz.


Babuşka yine evin kapısında bizi beklemede. Gülücükleri yine gamzeleriyle oynaşmakta; uzun yılların asla heyecanını çalamadığı bakışları, kırışıklıklarla dop dolu dudaklarından dökülen Rusça sözlüklere(muhtemelen sevgiyi tarifleyen güzelliklerdir onlar) yarenlik yapmakta. Bu akşam acelem var benim. Hikayenin kalanının Şamil beyin hatıraları arasından söküp almakta sabırsızlanıyorum. Bu nedenle, Babuşka’yı alel acele öpücüklere boğuyor ve evimizin kocaman giriş kapısından içeriye süzülüyorum.

Büyük bir hızla tüm rutin işleri tamamladım o akşam. Kısa zaman sonra temizlikler yapılmış, yemek faslı bitmiş, çay demlenmek üzere kuzinenin üzerine yerleştirilmişti. Arkasına yaslanıp, keyifle yeni bir sigara daha yakan Şamil bey, sıranın onda olduğunu anlamıştı. Hiç nazlanmadı, hikayesini kaldığı yerden anlatmaya devam etti.

Ahizenin kulaklığını yurt tutan bir çok mekanik hışırtının arasından sıyrılıp gelen bu iki küçücük sihirli cümle, hayatın her türlü meşakkatine göğüs germeyi başarabilmiş yaşlı kadının gönlüne, belki de dünyada tadabileceği en büyük mutluluk esintisinin, o tarifi mümkün olmayan hoş serinliğini bırakıverdi.

Küçük, havasız ve sevimsiz telefon kulübesinin kilidi bozuk kapısını güç bela açtı; telefonu, meraklı bakışlarla kendini izlemekte olan oğluna uzattı. Gözlerinden boşanan sevinç gözyaşlarına, dudaklarında gezinen titrek mutluluk tebessümleri eşlik etmekteydi. Görevli memur, gecenin ilerleyen saatlerinin gözlerine taşıdığı ağır uyku yükü ile öylesine bir mücadeleye tutuşmuştu ki;yanı başında sahnelenmekte olan trajediye göz atacak ne takati, ne de bir bukle zamanı kalmıştı. Telefonu, şaşkın şaşkın bakan oğlunun eline tutuştururken, ayaklarının artık taşıyamadığı vücudunu kızının yardımı ile duvar kenarına iliştirilmiş ahşap sedire bıraktı ve:

-Atan, seninle danışmaq isteyir oğlum!... Dedi.

Şamil bey, bir süre şaşkın şaşkın annesine ve telefona baktı. Daha sonra da gayri ihtiyari titreyen eliyle ahizeyi kulağına götürdü. Ne söyleyeceğini, nasıl söyleyeceğini bilemedi. Bir müddet sessiz sessiz ağlayan babasının dinledi. Daha sonra da titrek bir ses tonuyla ;

-Ata!...Diyebildi. Ata, men Şamil’em!...

Şamil Bey, o akşam babası ile aralarında geçen o duygusal konuşmayı ayrıntısı ile anlattı bana. İki gözüm iki çeşme dinlediğimi hatırlıyorum şimdi. O günden sonra ne zaman bu hikayeyi birine anlatsam, bu bölüme geldiğimde göz yaşlarımı tutamam, sesim titrer, duygu fırtınaları kopar gönlümde. Bu nedenledir ki, bu bölümü detaylı anlatmayacağım burada. Zaten o anki atmosferi, hiç bir yazar, hiçbir kelime, ya da cümle ile tam manası ile aktaramaz diye düşünmekteyim. Bu nedenle okuyucularımın affına sığınıyorum.

Uzun cümlelerle konuşamadılar. Sevinç gözyaşları, hıçkırıklar konuşmalarına engel oldu. Bu ne büyük mutluluk diye düşündü annesi. 25 yıl sonra öldüğünü zannettiği eşi karşısındaydı; üstelik de sapasağlamdı. O gece doyasıya hasret giderdiler; kısa sorular ve kısa cevaplarla ayrı geçirdikleri zor yılları anlattılar birbirlerine. Zor da olsa, en kısa zamanda tekrar görüşmek kaydı ile vedalaştılar.

Ertesi sabah herkes olayı öğrenmişti; mahalle bu inanılmaz haberle çalkalanmaktaydı. Sanatçı bayan da çok sevinçliydi. Parçalanmış bir aileyi tesadüfen buluşturmanın inanılmaz mutluluğunu yaşıyordu. Kaderin karmaşık çizgisini, bir anda belirgin, şeffaf, dosdoğru hale getirivermişti.

İsmail bey Azerbaycan’a gitmedi hemen. Orada hala komünist rejimi hüküm sürmekteydi ve Stalin’in cesedi çoktan çürümesine rağmen, Almanlara esir düşenler için verdiği kati ölüm emri geçerliliğini korumaktaydı. Aile de gelemedi İstanbul’a. Demir perdeyi aşıp, başka ülkeye seyahat etmek çok zor bir olaydı o günlerde. Hele de Türk iseniz; hele de gitmek istediğiniz ülke Türkiye ise... Sık sık haberleştiler, gidip gelmeyi başaranlarla birbirlerine hediyeler gönderdiler.

1991 yılında Sovyet Sosyalist Devletler Birliği dağıldı ve Azerbaycan da, diğer Türk devletleri gibi bağımsızlığını kazandı. Aileler, bu sayede kavuşma, tanışma imkanına sahip oldular. Günün birinde İstanbul’da buluşlular. Şamil bey, babasını ilk kez orada gördü, tanıdı. Babasına doyasıya sarıldı; baba kokusunu, baba sıcaklığını tattı. Yeni kardeşlerini bağrına bastı. İsmail Bey de yıllar sonra memleketini ziyarete gitti ama, ömrünün geri kalanını İstanbul’da geçirmeyi tercih etti.

Şamil bey arkasına yaslandı, bir müddet sustu. Yeni bir sigara yaktı, derin bir nefes çekti;

-İşdə mənim hikayem budur. Dedi.
- Bəyəndinmi?

Bir cevap veremedim ilkin. Biraz düşündüm. Bakışlarım, odamızın küçük penceresinden süzülüp, sönmek üzere olan bir mum ışığını andıran eski lambanın, son bir gayreti ile tutunmaya çalıştığı eğri direğin sokak girişindeki silueti ile çakıştı. Öylece kala kaldım bir an.

-Acı bir hikaye. Dedim.
-Öyle!...
-Sonu mutlu geldi ama.

Şamil Bey, bizimle çok uzun kalmadı. İki,üç ay kadar sonra ayrılıp, Azerbaycan’a döndü. Ondan ayrıldığıma çok üzülmüştüm. Bana adresini verdi, yolun düşer belki, gelirsin, bulursun dedi. Ama yolum o günlerde hiç düşmedi Azerbaycan’a. O günden sonra onu bir daha görmedim. Türkiye’ye döndükten birkaç yıl sonra kardeşlerinin izini buldum İstanbul’da. Telefonla görüştüm ve İsmail Bey’in 2002 yılında vefat ettiğini öğrendim. Onu ikinci vatanım dediği bu topraklarda gömmüşler. Şamil bey de, Japon denizinde bir adada çalışmaya devam etmekteymiş.

Şimdi,uzun yıllar sonra Azerbaycan’dayım. Yana yakıla eski dostumu, sevgili Şamil Bey’i aramaktayım. Henüz bir müspet sonuca ulaşmadım ama, ümidimi de asla yitirmedim. Biliyorum ki; bir gün o sıcak bakışı insanla muhakkak karşılaşacağım.

İşte dostlar, hikayemiz burada bitiyor.
Hani, demişler ya;

’’Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş!...’’

Güzel söz.

Şamil Bey’i asla, ama asla unutamayacağım.


Bir tutam hayat-Nisan 2014-Azerbaycan

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bana oğlumu ver...9(son) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bana oğlumu ver...9(son) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bana Oğlumu Ver...9(Son) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
11.5.2014 07:20:57
geç kalmışım bağışlayın
sonu iyi biten çok güel bir hikayeydi
anlatımda güzeldi hak etmiş kurdelayı
saygımlasınız
şairziye
şairziye, @sairziye
30.4.2014 16:41:28
Seriyi tamamlamak için bekledim yorum yazmak için..(Biraz geciktiğimin farkındayım :) )
Bir başka öykünüze yazdığım yorum kadar uzun yazmayacağım.
Yalnızca, öykünün yaşanmış bir zamandan alınmış olmasının etkileyici olduğunu düşündüğümü belirtmek isterim.
İçindeki tarihsel bilgilendirmeler de zenginliği olmuş öykünün.
Emeğinize teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum.
Var olun.
selahattincansız
selahattincansız, @selahattincansiz
23.4.2014 22:26:09
evettt. hikayeyi bitirdik. aslında iki saat önce bitirdim de son üç bölümden çok etkilendim.şimdi biraz yazalım.
önce bir defa sizi kutlarım. gerçekten bir hayat hikayesi bu kadar yazılabilirdi.muhtevayı çok güzel, sıkmadan ve akıcı bir üslupla okuduk. neyse bunları geçelim zaten yeterince övgünüz var.
merak ediyorum acaba önceden de benzer yazmalarınız varmı idi?
Şu Allahın işine,hikmetine bak ki, siz onca sıkıntıyı yaşamışsınız ama çok 'meşhur' bir yazar oldunuz. sizin oralara gitmeniz, bu öyküyü birinci ağızdan dinlemeniz tesadüf müdür, tevafuk mudur bilinmez. bu uzun hikaye,belki roman, hissetmeden yazılmazdı.
Biliyorum meşhur kelimesinden rahatsız oldunuz. Kardeşim ben çok meşhur kitap okudum. o iş bir pazarlama işi. neyse geçelim...
Bir teşekkürde tarih bilgileri için borçluyuz. araştırmışsın bizim için. derli toplu gayet güzel sunmuşsun.
kızının tavrı ise normal. insanlar çok tanıdıklarının eserlerini ciddiye almazlar demeyeyim, ağır olur. ama nezamanki başkaları ön plana çıkarırsa belki ondan sonra. bu benimde başıma geldi.
''Paranın Hükümsüz Olduğu Gün'' ne zaman?
selam, saygı ve hürmetlerimle kalınız. Allah kaleminizi keskin, söz hanenizi zengin eylesin.( biz yazan çizenlerin duası bile farklı. para istemiyoruz bak, kelime istiyoruz.)
Sevtap Kaya Nurgönül
Sevtap Kaya Nurgönül, @sevtap-kaya-nurgonul
23.4.2014 22:02:31
geç kalmışlığımın özrüyle geldim sayfanıza, dün farketmemişim, affola...sizin yazılarınız hep güzel ve kıymetlidir nazarımda, çünkü evvela emek kokar, sonrasında herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği yazılardır yazdıklarınız...bu yazınız da öyleydi ve çok güzeldi...serinin hepsini okuyamamış olsam bile, yerine yakışan bir yazıydı...çokça tebrik ve selamlarımla...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Emine UYSAL (EMİNE45), @emineuysal-emine45-
23.4.2014 20:10:04
Bazen kendi halinde yaşayan insanların öyle inanılmaz hayat hikayeleri vardır ki, yazılsa okunma rekorları kırar denecek cinsinden. ama o insanlar hep suskundur, hayata küskündür çoğu kendilerine oynana oyunda haksızlık olduğunu düşünüp kahrederek.

İnşallah günün birinde Şamil Beyi bulursun. Acı da olsa güzel bir yazıydı.

Tebrikler
Gül ESEN
Gül ESEN, @gulesensancar
23.4.2014 10:39:06
neacı..koparılan hayatlar bir gün bir yerde buluşuyor ama eskisii gibi olmuyor...kardeşlerinin olduğunu öğreniyorsun..iki arada bir derede kalmak bu işte..zavallı İsmail ağa...gitmek mi zor kalmak mı ...rabbim herkese yuvasında huzur versin...kimileri istemiyerek yuvasından oluyor..kimileri de isteyerek yuvasının ahengini bozuyor, gönüller yıkıyor...ama iş işten geçiyor ..tabak yere düşmeye görsün ...


çok güzeldi gözyaşlarımı sayfana bırakıyorum birde bir demet papatya..güllerimi umrede Ravzasına koydum da geldim:)

kalemin daim olsun ..saygılarımla değerli abim esen kalın
Davidoff
Davidoff, @davidoff
22.4.2014 23:14:32


Güzel bir sonla bittiğine sevindik hepimiz.

Daha nice güzel sonla biten öyküler okumak dileğimle.


Tebrik ederim.



Ahmet ÖRNEK
Ahmet ÖRNEK, @ahmetornek
22.4.2014 22:07:45
yine hayata dair
yine yaşanmııkların
her yönü ile ortak olduğumuz
bir öykünün sonuna geldik...
velhasıl çekilen tüm acılara rağmen
hasretlerin bir nebze de olsa giderilmesi mutlu kıldı bizi...
ki şamil beyi unutmaman
ve her fırsatta araman bizi şaşırtan
bir davranış değil dostum...
biz tanırızı insanı bir kelamından bile...
kutladım güne gelişini
saygı ve selamlarımla
sami biberoğulları
sami biberoğulları, @samibiberogullari
22.4.2014 21:09:16
Sevgili Gökhan.


Hem yazıyı hem de yorumları ve yorumlara verdiğin cevapları okudum.

Öncelikle günün tazısı seçilen bu eseri ve tabii ki yazarını kutlayayım.


Değerli Dost.

Bu sitede '' Edebiyat edep gerektirir'' Kuralının ete kemiğe bürünmüş bir hali varsa o da sensin. O bakımdan sitede en çok görmek istediğimiz arkadaşlarımızın başında geliyorsun.

Biz kalabalık bir aileyiz. Bu aile içinde zaman zaman tatsız olaylar da olabilir mutlaka ama hangi ailede yoktur ki. O bakımdan sen yazılarına devem et. Bizlerle olan münesebetini kesme. Ben kendi adıma senin yazılarınla edebi eser diyebileceğim bir şeylerin tadına varıyorum. Bizi bundan mahrum etme.

Senden aynen böyle yeni şaheserler bekliyorum.
;
Selam ve sevgilerimle.
Minos
Minos, @minos
22.4.2014 15:26:49
Bizim Anadolu'da bir söz vardır.
Gâvura kızıp oruç bozma derler ne derece oturuyor buraya bilmem ama suç
Söylemek istedim.ben çok hassasım bu konuda acaba bir kırgınlığa mı meydan verdim diye çok merak ettim.inşallah çok önemli değildir kırgınlığınız hoşça kalın saygılar


Minos
Minos, @minos
22.4.2014 14:59:50
Konu hüzün ve acı yüklüyor, firakın dayanılmaz acısını ve vatan hasretinin
Cenderesindeyse yürek her duyarlı insanı etkiler.
Bir de kaleme alan yazarın gönül zenginliği ve ve akıcı lalemi girince araya tadına duyulmaz.
Sayenizde kahramanlarda kaynaştık, onlarla üzüldük ve güldük.
Çok tşk ederim bize bu güzelliği yaşattığınız için.
Dün gece okudum ama cevap yazmak istemedim.
Çünki size kırgınız.dostluk kadim olmalı
Rüzgarın önündeki toz zerresi gibi kaybolmamalı hoşça kalın saygılar. Siz hep yazın sizi okumak çok güzel
Hicran Aydın Akçakaya
Hicran Aydın Akçakaya, @hicranaydinakcakaya
22.4.2014 13:29:11
oldukça hazin bir öykü idi...

kavuşmuş olmaları çok güzel ama hangi kavuşma birbirlerinin, sesinden, kokusundan, şefkatinden,sevgisinden, ilgi ve alakasından mahrum geçmiş yılları telafi edebilir ki...
hayat işte deyip susmak gerekiyor bazen...

yeni öykü ve hikayelerinizi bekliyorum ben de diğer takipçileriniz gibi...

sizi okumak büyük keyif ve ayrıcalık..

canı gönülden kutluyorum başarınızı...

saygımla...

glenay
glenay, @glenay
22.4.2014 12:36:28
Yazınızı gece gördüm,
uyku sersemliğiyle okumak istemedim.

İnsanı içinde hissetiren gerçekliğin ayrıntılara dikkat ederek güzel bir dille anlatımı.

Dilerim başka öykülerde çokça okuruz yazdıklarınızı.
Yine nefis bir anlatımdı.

Kutluyorum,

selâm ve saygılarımla..
Hasan Özaydın
Hasan Özaydın, @hasanozayd305n
22.4.2014 10:34:13
Hele yaşanmış gerçek bir hikaye olunca,
İnsanı daha başka hallere koyuyor.
Bu gün bulgaristan isim değiştirme töreni diye
Bir görüntüyü de izleyince...
Her yerde ezilen müslümanlar,
Dün olduğu gibi bu günlerde de ..
Biliyorum mart gerginliği seni üzse de,
Sen git bildiğin yoldan dönme geri,
Ne yaparsın var bu güzel yurdunda düşmanı.
Yapıyorlar sinsice planlarını
bizim alkış yapmak gerekmez yapılanları...

Tebrik ederim saygılarımla.
VarolT
VarolT, @varolt
22.4.2014 10:22:27
Sayenizde Şamil bey'i biz de unutmayacağız. Kelimelerin büyük bir ahenkle dans ederek gönüllerimize döküldüğü ve bizleri hiç görmediğimiz iklimlere ve yerlere götürdüğü, hiç tanımadığımız insanları yürekten sevdiren bir hoş seda idi yazılarınız.
Her ne kadar son bölümde Şamil bey İstanbul Türkçesi konuşmaya başlasa da, hikayenin bir an önce bitirilme çabası hissedilse de edebi kabiliyetinize söz söylemek ukalalık olur.
Çok güzeldi...
Hayranlık, tebrik ve takdirlerimi arz ediyorum.
Saygılarımla,
ironi
ironi, @ersinbasegmez
22.4.2014 09:53:50
zaman geçişleri

şimdi ile geçmişin harmanlanması çok güzeldi

Gülücükleri yine gamzeleriyle oynaşmakta;

Bu ne kadar naif anlatım böyle. Sizde şair kalemi var deyince inanmıyorsunuz.

Tebriklerimle dostum

ayrıca günü de kutluyorum


N.ALTIN
N.ALTIN, @n-altin
22.4.2014 09:42:15

Güne gelen eserinizi kaleminizi kutlarım.

Çok beğeniyle okudum.


Saygılarımla,
tacettin yıldırım
tacettin yıldırım, @tacettinyildirim
22.4.2014 03:47:01
ara versende bu seriyi çok sevmiştik....yeni hikayeleri bekliyoruz.... hemde sabırsızlıkla....saygılar sevgiler usta kaleme...
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
22.4.2014 00:27:08
güne gelen çalışmanızı can-ı gönülden kutlarım.

Saygı ve selamımla...
su_misali(Gülhun Ertilav)
su_misali(Gülhun Ertilav), @su-misali-gulhunertilav-
22.4.2014 00:18:53

kutlarım gün başarınızı
hepsini takip edememiştim en kısa zamanda okuyacağım

saygılar usta kalem

Serhat BİNGÖL
Serhat BİNGÖL, @serhatbingol
21.4.2014 23:01:16

Kıymetli dostum

Hani insanın yaşamında, okuduğu bir roman, seyrettiği bir film olur ya, hafızasında ayrı bir yer tutar. İşte bu yazı dizisi de benim hafızamda öyle bir özel yere sahip olacağına inanıyorum.

Konunu duygusal ağırlığının yanında sizin eşsiz ifade kabiliyetinizin sayesinde hafızalarda yer edecek bir yazı dizisi oldu. Muhteşem, anlattım özelliğiyle. Bizlere böylesine güzel bir yazıyı okuma fırsatı verdiğiniz için size çok teşekkür ederim

Kaleminize dost yüreğinize ve tabiî ki emeğinize sağlık

Tekrar teşekkür eder.

Saygıyla sevgiyle selamlarım.

İyi edebiyat defterine gelmişsiniz iyi ki sizi yazılarınızla da olsa tanıma şansımız olmuş.

© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL