5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
925
Okunma
Jet hızı ile gelip şairim ve yorumcuyum diyenler tarafından benim fikirlerim çok kabul görülmese de.
Ama ben yinede sinirlerini hoplata hoplata, şiir yazma ve yorumlamayı hileler ile süsleyip önümüze getirmemelerini önerirken. Öte yandan şiiri umut verici yüreklere bırakmadan yanayım.
Her geçen gün daha da daralan üretme ürkenlik ve bozulan Türkçenin zararına çalıştıklarını da bilsinler.
Efendim; size ne! bu benim hobimdir, zaman eritmedir, yalanından çıkılsın artık.
Genelde şair dost ortamlarımda benim bu isyanıma çoğu kişi şahit olmuştur.
Karşısın da olanlar ise nefsini dizelere emanet eden düşünce mağdur birkaç insan olmaktan çıkamadılar.
Ve kimsenin şah mat olmak istemediği acı bir kayıp oda basit kazanım haline getirilen şairlik.
İlk akıllarına gelen cümle kesinlikle biliyorum ki şu dur.
Arkadaş sen ne hakla pişmiş aşa su katıyorsun. Şiirde koca bir kazan var. İçinde boş veya dolu duygular. Bunun fokur fokur kaynaması gerekiyor.
Biz bu aşın altına odun atmaktan ben ve diğerleri keyif alıyoruz bunun ustası çırağı yok denilisede.
Hangi kültürde cevrede gelinse de şiirde sahiplenme şart..
Hatta yeri gelmişken kendisini çok sever sayarım. Edebiyatın içinde ruhu okşayan. kimi zaman beni düşündüren yazılarını okurum. Onu okudunuz okumak yetmiyor. Senin yazdıklarını da güzel takip eden biri o…
Herkesin tam tersi bana karşı sıfırlı Sami biberoğulları hocam olsa da. Dostluk hanemde çok güzel bir insan olarak yer edinmiştir.
Yakın bir tarihte Kadıköy’de bir gönül dostumun imza günü vardı.
Oy! Kıymam çok hasta idi ve grip olmasına rağmen bana söz verdiği için o gün imza gününe gelmişti.
Sami hocam ile Kadıköy’de yaptığım güzel görüşmemizde, Şiire ve şairliğe olan bu genel düşüncelerimi onda söylemiştim. O kadar güzel bir yürek ki, çoğu yerde bana hak vererek ve gülüm seyrekte dinledi beni.
Aynen şöyle özetledim, fikirleri mi? Sami hocama da.
Günümüzde sanatın tanıtımda olsun geniş yer alan teknolojinin sayesinde bir adım öne geçtik sayılıyor.
Maalesef ki şiir yazmak emekliye kelebekliye kaldı.
Ah! Hele o şiirleri yorumlamak o kadar acı ki, takma dişli eko seslinin kurbanı ne yazı ki…
Sami hocamda;” ya! Zaralı bende emekli olduktan sonra boş olan zamanım şiire ve sanata ayırdım.
Neden böyle eleştiri topu oldun sen” dedi bana.
Asılda eleştiri topu olmama ön ayak olan bildiğim arkasında olduğum bu gerçeklerdi.
Evet, eskide şairlik çok şeye bağlanırdı. Okumuştur mektep medrese işidir, ancak demekle beraber.
abo! Birini sevmiştir denilir miydi?
Dilimizde dökülen kocaman bir evet olur hepimizden öyle değimli?.
Her ne kadar şairlerin yaşamların da süre gelen açlık sefaletlerini tarih bir bir dile getirse de. Şair her kademde özel kişiydi. Ve kişilerdir.
O tarihlerde, duygunun yeğene okuyucusu olduğundan fazla idi. şimdi ise şair çok tam tersi ise okuyucu yok.
Ha bunun nedeni ise herkes kendi şiirini okumakla meşgul…
Şiir yorumlayamaya gelince yahu bu kadarına da pes.
Görünüş kadın sesi ağabeylerin yorumlarını dinledik
O yetmedi takma dişlerinin takırdamasına aldırmadan ben bu işte de varım diyen âdemoğlu ve hava kızlarını da dinledik ve dinliyoruz.
Biri çıkıp Allah aşkına: yahu! Bırakın o kadar güzel şiir yorumlayan dostlarımıza haksızlık etmeyin demedi.
Ben isim vereceğim hiç kimseden çekindiğim yok. Olsa zaten bu yazıyı yazmazdım
gönül dostum nimet hanım.Hasan dağ, Gam seli, Sevinç inal, Funda sağlam. şimo, daha çokları var. Ve bir Çoğunundan isimlerini hatırlayamadığım için onlardan özür diliyorum…
Sizler evet, bizler diyeceğim. Burada birilerine bilerek haksızlık yaptığımı sakın! düşünmeyin.
Çünkü duygularımızda yılların verdiği bir emek alın teri yani, İkincisi özünden kaynaklanan ozanlık geleneğinin seyir bütünlüğünü de olduğunu da unutmamak gerek.
Üretmenin yeğene niteliklerde sürdürme biçim var bunu artık bozmayalım…