6
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1219
Okunma


“Gittikçe daralan yollar…
Ve beraberinde can acısının getirdiği nefes darlığı.”
Bugün küçük bir dünyanın defterinden yazıyorum. Şehrin her tarafına bulaşmış seslerden arınarak. Sararmış resimlerin içinden gülüyor küçük bir kız çocuğu. Öndeki dişlerinden birini kaybetmiş ve aralıklı gülümseyerek…
Resimlerin arkasında silinmeye başlayan tarihler,
Unutulmaya yüz tutmuş hatıralar.
Kapısını açıyorum doğduğum odanın. Annemin acılar içinde kıvrandığı divana yaklaşıyorum. Duvarda asılı onlarca çerçeveye ilişiyor gözüm. Hepsini çocuk gözlerle anımsıyorum. Birinde kalıyorum öyle elime alıyorum. Dokunduğum çerçeveye damlayan özlemlerimdi benim. Bir daha geri dönmeyecek, ak sakalları öperken batmayacak, koca kalpli bir devdi tutunduğum.
Ne söylendiyse yarım, hangi kayıp için ağlandıysa eksikti bu odanın.
Bugün yasımı tutuyorum, yıllardır gelmediğim, görmediğim çocuk hatıralarımı öpüyorum bir bir. Her şey güzel de ona gidiyorum şimdi. Derin uykusunda ve onunla konuşmaya gidiyorum. Duyacak beni, gözyaşlarımı silecek, yemyeşil bir bahçenin ortasında "rahat uyuyorum" diyecek, sonra şeker verecek hani o beyaz ,ağıza atılınca eriyen şekerlerden. Sonra gülecek, tebessüm edecek öndeki yapma dişleri görünerek…
Annemin çeyiz sandığını aralıyorum. Geçen yılların ağır kokusunu alıyorum içinden. Sonra hiç dokunmadığı beyaz eşarplarından birini geçiriyorum başıma. Sandığın alt rafında gözüme ilişen altın bir küpe. Alıyorum elime; "kulaklarına küpe olsun" derdi bana takarken. İlk küpelerimdi ilk nasihatleriyle birlikte verdiği. İlk hediyesiydi yitik bir perdenin ardında kalan.
Bedenimde ufak yara izleri içimde derin bir hüzün olsa da ona gidiyorum işte. Köyü çevreleyen dağların üstünde ağır bir duman, yeni durmuş yağmurun geride bıraktığı ağır bir toprak kokusu…
Ormanların çevrelediği bir yoldan geçiyorum, küçük bir kız çocuğu sırtında ufak bir sepet; içinde masumiyetini biriktirdiği oyuncakları yanında ak sakallı dedesi. Şapkasında beyaz siyah çizgiler, elinde dik durmasına yardım eden bastonu. Gülümsüyorum, tebessüm ediyor bana…
Beyazlarla çevrelemişler etrafını ve baş ucuna küçük bir kap koymuşlar susayan kuşların susuzluklarını gidermek için. Yaklaşıyorum. Sanki yıllardır gözümden akan yaş değilmiş gibi, hiç ölmemiş gibi. Sarıldım toprağını öptüm.
Sonrası garip bir sessizlikti.
Saatlerdi geçen, ömürdü biten. Yiten gençliklerdi, solgun çehrelerdi sonunda toprak olan.
Her şey insan içindi. Bu tabiat, duygu dedikleri bu ağır roman…
….
Kalabalığın gürültüsünden gereklerini unutmuşuz insanlığın, yarının telaşından vefa borcumuzu ertelemişiz hep zamanla ödeşir gibi. Hep bir yarın, oysaki yarın için bu günü unutmuşuz farkında olmayarak…
Farkında mıydık yoksa?
Kaybettiklerimizin ardından bir duayı çok mu görmüşüz,
Küçük bir anıyı anlatmayı ona dair.
Çok mu derinlerinde kalmışız hayatın,
Çok mu yüzeyseldi takıldıklarımız?
Her şeye bir silgi tutmak değildi yapmamız gereken, kalemin ucunu kalın bırakmamaktı doğru olan. Ağırlığını taşır mı insan yaşadıklarının?
Taşır.
Ezile ezile ,kırıla kırıla hem de.
Ne zaman köhnemiş karanlık düşlere dalsam bir kalbim olduğunu hatırlıyorum. İçindeyse ölü diri birçok yaşanmışlık.
Küçük bir kızın dünyasından yazdım sizlere. Karşımda sislerin sardığı bir dağ, içimde beni saran derin bir hüzün. Ahşap kokusunun çevrelediği bir balkon duvarlarda belli belirsiz tarihler. Balkon kapısının arkasında okunması zor küçük bir notu eklemeliyim sanırım;
“Gidiyoruz, bir daha dönmeyecekmişiz dedi annem.”
Eksikleri çok, yitip gideni ise sayılacak gibi değil. Her defasında çıkıp o kız çocuğunu izliyorum dik yokuşlarda koşturan. Tavanarasında eskimeye yüz tutan el örgüsü bebek patiklerini alıyorum elime. Sonra beş çocuğun da uyutulduğu sarılı mavili bir Trabzon beşiğini…
Vefa borcumu ödüyorum dedeme, çocukluğuma özlemlerimi bildiriyorum kucak dolusu. Toprak kokusuna olan hasretimi dindiriyorum memleketimin.
Yüreklerinizi dinliyorum hepinizin,
Hepimiz aynı yerden kanıyoruz gün be gün.
Özlemlerimiz aynı; özlediklerimiz farklı olsa da.
…
Ağır ağır ilerliyorum dar yokuşlu yollardan.
Zamanı geri sararak.
Yaşamak, unutmak gibi.
Ve öylesine her şeyi hatırlarcasına…
Trabzon-2014
N.K