4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1120
Okunma

Kaç plan daha var yarın için elinizde?
Ya da kaç yaşanacak şeyler karaladınız hayal sahnesinde beyninizin, kalbiniz kaç kere hükmetti mantığınıza. Neleri ertelediniz günler sonrasına, neler yaşıyorsunuz şimdinizde?
Hala yaşadığının hayat olduğunun farkında olmayanlar var oysa.
Az önce bitmiş serumu değiştirmeye gelen hemşireye bakıyorum . Hayata yetişemeyecek korkusu var gözlerinde. Üzerindeki beyaz korkuluk çıkınca ve ilaç kokuları arasındaki bu dört duvardan kurtulunca hayatı kavrayacak sanki.
Göz ucuyla yarım bırakılmış kapı aralığından bakıyorum. Elindeki çiçekler ; hasta düşmüş, gülen yüze hasret bedenleri gülümsetecek. Önce doktor kabul etmeyecek ve mor sümbüller belki de çöp kutusundaki kötü kaderine terk edilecek.
Kötü kaderine terk edilecek. Önce tazeliklerini kaybedecekler, sonra kokularını. En son da kuruyup yumuşaklığını ve de kendiliğinden yitecekler nihayetinde.
Elimi kaldırıp şöyle bir perdeyi aralıyorum. Yağmur uğramış şehre, toprak bütün masumiyeti götüren adımlara inat tertemiz. İnsanlar sustu, herkes dargın yanındakine. Oysa hayatın faniliğine şahitlik ettiğiniz bu soğuk koridorların, hastane odalarının dilini anlasanız…
Kaç hayaliniz kaldı ?
Listenizde gerçekleşmeyen ya da gerçekleşebilme ihtimali olan kaç isteğiniz?
Yarın gözlerinizi ilk açtığınızda yanınızda görmeyi en çok istediğiniz insan varsa; yırtın o listeyi. Kaç hayal sıralamışsanız arka arkaya, vazgeçin hepsinden. Saatleri kaldırın tedavülden, size zamanı hatırlatacak bütün nesneleri çıkarın hayatınızdan.
Hayatı kurtaracak tek şey sevgi ve ne yazık ki hiçbir kahraman ölümsüz değil../
Sizin kahramanınız öldü mü peki?
İçinizde devler gibi büyüttüğünüz ve nihayetinde su damlası gibi yitirdiğiniz.
Benim kahramanım hep öykü anlattı bana uyumadan önce, boşlukta sallanan bir adamın şiirini okudu ;her gece ve her sabah,
Ve bir akşam…
Kesiklerle dolu bir bedeniniz varsa şayet size acı veren bıçak izleri değildir, yara izleri hiç değildir, aldığınız ilaçların yan etkileri değildir, günlerdir yattığınız yatağın bedeninize tutsak ettiği o romatizmal rahatsızlık da değil; üzgünüm.
Gözlerinizi kapattığınızda aklınızdan geçirdiğiniz ilk şey ne peki?
Ben hep olmayan şehirler düşünüyorum; mesela gökyüzü mavi değil ve kuşlar kanatsız. İnsanlar kötü değil, acımasız değil, yalancı değil…
Yüzüstü düşmüşseniz sizin sakarlığınız değil buna sebep; muhtemelen biri itmiştir. Sırtınızda darbe sızıları hala tazeliğini korurken onun kahkahalarını duyarsınız. Kapkara bir örtü, silik bir resim ardında kalmışsınızdır. Eskimiş bütün şarkılar ve şiirleriniz de yarım.
Ya bedeniniz amansız bir hastalığa tutulmuşsa? Ağrılar içinde kıvranıyorsanız. Üstüne bir de bütün yarım kalmışlıklarınız, hastane odalarında yitmeye başlayan ümitleriniz, kendi yazdığınız tiradlarınız, hiç sahnelenmeyen oyunlarınız…
Her şey aynı oysa ; değişen tek şey farkındalığımız…Bir hastalığa tutulmuşsanız, üstelik kurtuluşunuz da yoksa; sonun kadar sevgiye olan inancınızı yitirmeyin. Zamanı durdurmaya da çalışmayın üstelik. Görmezden gelin. Gerçekten iyi hissediyorsunuz.
Zaman zaten hiç yoktu ve hiç olmadı.
Daha önce yaşayanlar da bunun farkına varmadı.
Sızlayan bir yeriniz varsa gülümseyin. Zıtlıklar bazen iyileştirir.
Ağlayan bir hikayeniz varsa kahramanlarını değiştirin; öldürün mesela, sonra da doğurun…
Siperlerinizi yakın, yıkın tarumar edin.
Hayat kısa.
Bugünü son günümüzmüş gibi yaşayalım, haydi!
Nuray KAÇAN- 2014
“ Hastane Öykülerim’den…”