5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1400
Okunma
Halk dalkavukluğu yapmak bugünlerde moda. Herkes herkesi bir yerlere çağırıyor ve hepiniz beraber gelin diyor... E madem hepsi beraber gelecek, o zaman problem nerede?
Dedim ya herkes herkesi bir yerlere mücadeleye çağırıyor... Hayır, anlamadığım herkes gelirse kiminle mücadele edilecek, onu anlamaya çalışıyorum. Bilen varsa bana izah etsin.
Şimdi ben de buradan bir çağrı yapıyorum.
Çağrım şu: Ey bu memleketin onurlu insanları, sizleri Kemalizmin etrafında birleşmeye davet ediyorum. Ama birkaç şartım var.
1. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cümlesini bağıra bağıra ve hatta birilerinin kulaklarını patlatırcasına söyleyeceksiniz.
2. “Söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır” diyerek birilerinin suratına haykıracaksınız!
3. “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü yanlış anlayıp, yurdunuz işgal altındayken sessiz kalmayacaksınız.
4. “Vazifeyi ihmale uğratacak merhamet, vatana ihanettir” cümlesinden ne anladığınızı, kompozisyon olarak bir kağıda dökeceksiniz. İçinizi değil, fikrinizi.
5. Atatürk’ümüze dil uzatanların dilleri… (kesin kural) ne biber…
6. ABD, AB gibi şer yuvalarından uzak duracak, kendi başınıza ayakta kalmayı bileceksiniz.
7. Rusya’ya selam verecek ama sohbete girmeyeceksiniz. Çinli ile yemeğe çıkıp eve gitmeyeceksiniz. Ve son olarak, İran’la pokere oturup yenilmeyeceksiniz.
8. İsrail’le mümkünse görüşmeyin. Onlarla görüşüp hayırlara vesile olan bir halk yok zaten.
9. Milli formanıza sahip çıkacaksınız.
10. Dininizi siyasete alet edenlerle hesaplaşacak, günü geldiğinde içeri girmeyi göze alacaksınız.
Bu maddelere çok daha ek yapılabilir, ama temel budur. Şimdi çağrımı yeniliyorum:
“Kim olursan ol” değil, adam olursan gel! Bizimkisi dergâh değil, memleket. Vatanseversen gel. Tarihine baktığında gözün yaşarıyor, memleket diye için titriyorsa gel.
Fikirlerini koyacaksın, ideallerini anlatacaksın, en azından bir çizgi çizecek, çağıracaksan öyle çağıracaksın. Yoksa ne kadar çakal varsa sese gelir.
Ama aslanlar, çakallarla aynı otlakta avlanmaz…
İşte burada birilerinden ayrılıyoruz.
Çakallarda kalmıştık en son. Adı üstünde çakal! Sürüler halinde dolaştıkları gibi, tek başına avlananları da vardır. Avlanan dediysek, lafın gelişi. Leş yiyicidir hepsi. Arta kalanları yerler, kemik ortaya çıktığında iliğini emerler. Biz onların semirmiş olanlarına sırtlan diyoruz.
Bir ülkede; emperyalist sermaye ürünlerinin reklamlarında o ülkenin sanatçıları rol alıyor ve aynı zamanda toplum tarafından el üstünde tutuluyorsa, bir yerde yanlış var demektir. Ama nerede? Sakın eğitim sisteminde olmasın?
Bir ülkede; değer yargılarına sahip olmak, kendi benliğine ve özüne bağlı kalmak statükoculuk olarak adlandırılıyorsa, sadece eğitimde değil öğrenim sisteminde de bir yanlışlık var demektir.
Bir ülkede hem Müslüman, hem Amerikancı olunabiliyorsa; baştan sona tüm sistemlerde bir yanlışlık vardır!
Ne dersiniz?
… den önce iki adet rakı çeşidi vardı bu ülkede. Şimdiyi soracak olursanız; en az yedi marka rakı salına salına piyasa yapmakta.
… den önce bir Milli Piyango, bir de Sayısal Loto vardı. Şimdi; on numara beş numara salla salla vur duvara…
… den önce bize ait limanlarımız vardı. Bize ait haberleşme sistemimiz, bize ait rafinerilerimiz vardı. Onlardan önce de açtık, açıktık ama fabrikada tütün saran bir kız vardı. Tekel’i sattılar, hem de Amerikalıya… Müslümanlara karşı Haçlı Seferi’ni başlatanlara sattılar!
Sorsan müslümandılar.
Atilla İlhan’ın dediği gibi; ‘azıcık dokunsan’
Piskopos kılıklı bezirgandılar.
Azdılar!
Git gide çoğaldılar.
…den önce de cebimizde para yoktu. Ondan önce gelenler de çobanlıktan öteye geçemedi. Ama en azından kendimize ait kırmızı çizgilerimiz vardı… Çizgilerimiz mi? Yok yok çizgilerimiz yine var, ama pembe… Çingene pembesi!
…den önce… Ama her şeyden önce zaten bir şey yoktu. Şimdi hiçbir şey yok.
Hayırlara vesile!
Ve şimdi, Orta Asya’dan çıktığımızdan bu yana en rezil haldeyiz. Dedim ya önceden de açtık, açıktık; ama hiç bu kadar onursuzluğa mahkum edilmemiştik. Kendi onuru olmayan bir solcu, başka halkların onurunu nasıl korur? Adama demezler mi sen önce kendini kurtar diye!
İşte burada, daha önce de söylediğim gibi solun tarifine geliyoruz. Yukarıda kullandığım Orta Asya kelimesinden bile rahatsız olacak avareler çıkacağından bu tarifi yeniden hatırlatmakta yarar var. Aynı cümlelere gerek yok aslında. Kısaca tarif etmek gerekirse, kendi onuru olmayan insan başkalarının onuru için savaşamaz, sırf bu yüzden de solcu olamaz. Yani bazıları gibi hem onursuz hem solcu olunmaz.
Onur nedir?
Aranızda adı Onur olanlar vardır mutlaka. İsimler sözlüğünden bakabilirsiniz. Elbette adı Hasan, Hüseyin vs olanlar da bakabilir. Şu an benim yanımda olmadığından kafadan atacağım.
Onur; Telekom’un satılırken ayağa kalkıp bir daha oturmamandır. Maaşına zam yapılmadığı zaman grev yapmak değildir. Ayrıca yapabilirsin de…
Onur; biriyle tanıştığın zaman duyduğun bir şey değildir. Onur, o nur da değildir! Kaldı ki o nur da nur değildir. Burada kimse Fethullah Efendi’yi kastettiğimi zannetmesin. Zaten o da efendi değildir.
Onur; kimseden icazet almıyorsan vucut bulan bir şeydir. Ben buna tam bağımsızlık diyorum. Al eline tam bağımsızlığını, ondan sonra global solculuğa soyun. Ceketinin düğmesini dikmekten acizsin, dünyayı kurtaracaksın! Hadi oradan...
İşte; bir ülkenin onuru ayaklar altına alındığı zaman etrafı çakallar sarar. Ve bu çakallar şer yuvalarında ürer, mevki sahibi olurlar.
Ama aslanlar uykularından uyanmakta…Ve aslanlar bozkırlarına geri döndüğünde, çakallar kaçacak delik arayacak.
Ey bu memleketin onurlu insanlarının onurlu çocukları! Çok acele bir şekilde büyüyün.
’Türküleriniz çınlasın, yurdumda
Ay ışığı gecenize değsin, emi
Kardeşlerinizi iyi seçin
Bir çizgi çizin, sınırınız olsun
Yanınızda olanlar yoldaşınız
Karşıdakiler düşmanınız olsun
Siz bari bir şeyler yapın çocuklar.
Devrimciler aşkına…’
C.Y
cem yağcıoğlu
www.turksolu.com/183/yagcioglu183.htm