2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
929
Okunma

1973 savaşlarındaki belirleyici tutumuyla birçok İsrailli için kahraman bir savaşçıydı Şaron. Fakat çoğu Filistinli için de ’Kasap’tı o; Beyrut’u işgal eden ve 1982’de Lübnan’da kurulan Sabra ve Şatilla mülteci kamplarındaki binlerce Filistinli sivilin ölümünden sorumlu olan kişiydi. Şaron, işgal altındaki topraklarda Yahudi yerleşimini destekliyordu. Fakat son uygulamalarından biri olan İsrail’in Gazze’den çekilmesi, birçok yandaşı arasında şok etkisi yarattı. Kısa bir süre sonra da art arda geçirdiği beyin kanamaları yüzünden girdiği komadan çıkamadı, kariyeri sona erdi.
Ariel Şaron’dan geriye ne kaldı peki?
Annesiz babasız, sakat, yanık bedenli çocuklar,
Evlat acısıyla her gün ölüp ölüp dirilen gözleri yaşlı anneler,
Harabeye dönmüş evler,
Kanlı topraklar,
Hiç tükenmeyecek bir öfke,
Atılan fosfor bombalarla kararmış olan kamu binaları,
İsimsiz mezarlar, (Vücudu paramparça olduğu için kim olduğu belli olmayan insanlar, birini kolu diğerinin mezarında, diğerinin başı onun mezarında. Bekliyorlar büyük kıyameti.)
Bir kız çocuğu:
‘’Ailemden herkes ölmüştü, ben ise sokaklarda paramparça olmuş cesetlere basarak koşuyordum. ‘Allah’ım beni affet’. Cesetleri çiğniyordum çünkü.’’
Bir erkek çocuğu:
‘’Kimse, hiç kimse yoktu. Ve kimse bize yardıma gelmiyordu. Babamı hatırlıyorum. Beraber limana gitmiştik bir keresinde. Allah, İsrail’i ve onu destekleyen Mısır’ı ve diğer ülkeleri kahretsin!’’
Diğer bir kız çocuğu somurtarak,
‘’Bilmiyorum hayat çok zor, gerçekten çok zor. İnsanlar ise kötü!’’ diyor kameraya. Ve yere çöküp elleriyle yüzünü kapatıyor. Annesi gelip kızını yerden kaldırıyor. ‘’Kızım hatırlayınca sokaklardaki cesetleri böyle oluyor’.’
Sakat bir adam:
‘’İçilebilir su bile yok. Hiçbir şey yok. Ama yaşamaya çalışıyoruz.’’
Yaşlı bir kadın:
‘’Allah onların belasını versin. Dini imanları yok.’’
Bir topluluk:
‘’En büyük Allah’tır. Ve biz ona sesleniyoruz… Ona cezasını ver!’’
Genç bir kadın mezar taşı yerine geçen tuğlayı öperek, ‘’Oğlum seni ziyarete geldim!’’ diyor.
Tüm bunlara rağmen hala ülkemizde bile çeşitli siyasi söylemlerin arkasına sığınarak İsrail’i savunan insanlar var. Ne olursa olsun, her zaman ezilenin yanında olman gerekmiyor muydu? İsrail’i destekleyenler arasında kimler yok ki ülkemizde: Milliyetçilerden, Ulusalcılardan, hatta Türk-İslamcıların içinden bile İsrail’i destekleyenler gördüm. Diğer taraftan Uludere katliamına maruz kalan insanların seçtikleri siyasiler bile İsrail taraftarı çıkıyor. Hem ezilen halklar diyeceksin hem de bu kadar önemli bir konuda fikrin bile olmayacak. Açıklamayacaksın. Ben BDP’den birinin çıkıp da Filistin meselesi hakkında konuştuğunu duymadım.
Namaz kılarız, bilmem kaç kere hacca gideriz. Filistin’e giden barış gönüllülerine laf atarız. Bir olay…
Rachel Corrie ABD vatandaşı barış gönüllüsüydü. Her zaman olması gereken yerdeydi. Hemen bir taksiye atladı ve Hay Esselam’a gitti. Parlak turuncu ceketini giydi, eline megafonunu aldı ve Nasrallah’ın evine doğru ilerleyen zırhlı buldozerin önüne dikildi. Yaklaşık yarım saat elindeki megafondan yıkımı durdurmaları için bağırdı İsrail askerlerine. Askerler önce uyarı ateşi açtılar. Ardından biber gazı ve ses bombaları geldi. Sonunda Caterpillar D9R marka zırhlı buldozer harekete geçti. Buldozer sürücüsünün dikkatini çekmek için bir toprak birikintisinin üzerine çıktı. Operatörle neredeyse göz göze geldiler. Ama operatör durmadı, saniyeler içinde onu 60 tonluk dev makineyle yuttu. Önce bacaklarını kırdı, daha sonra geri döndü; buldozerin kepçesini kaldırmadan bir kez daha üzerinden geçti.
Arkadaşları onu toprak yığınının altından çıkarttılar. Nacar Hastanesi’ne kaldırıldıktan 15 dakika sonra son nefesini verdi. ABD vatandaşı olması bile kar etmedi yani… Tarih: 16 Mart 2003.