Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Sefa Yıldırım
Sefa Yıldırım

Son

Yorum

Son

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

605

Okunma

Son

Her yerine bir şeyler batıyor, yavaş yavaş ilerlemesine rağmen iki adımda bir yere kapaklanıyordu ormanda. Karanlık o kadar canavarlaştırıyordu ki etrafı; güneş altında sırıtıp, rüzgârla oynaşan ağaçlar şimdi görünmeyen dalları ile ormanda yolunu bulmaya çalışan Reiner’in üstüne yıkılıyordu adeta. İki gün önce yağan yağmurun kayganlaştırdığı orman zemini Reiner’i çamurla mücadele etmek zorunda bırakıyordu. Dolunay bulutlar arasından bir çıkıyor bir kayboluyor, ışığı yol gösterdiğinde de Reiner biraz olsun rahatlıyordu. Büyük bir bulut yığınının içine girdiğinde ise ay; ışığın kaybolmasını bekleyen ağaçlar çatırdayarak eğiliyor gibiydi. Göğün homurtusu çalınır gibi oldu kulağına, korktu ve daha hızlı hareket etmeye başladı. Fakat çaresizdi, ona yol gösteren bir kıvılcım, sık ormanda seyreklik, geçilecek düzlük bile yoktu. Çamurla saatlerce boğuşup, karanlığın verdiği korku havasıyla da yoğrulduktan sonra sakinleşmenin iyi bir fikir olacağı hızlanan yağmur ile kafasından uçup gitti Reiner’in. Düşünüyordu, düşünmek istemiyordu aslında ama korku düşündürüyordu çamur ile boğuşan bu adamı.
"Acaba kaçtığımı kimse biliyor muydu? Bilmeseler ne olacak benim kaçıp bu ormandan çabukça bir yola ulaşmam lazım. Ya arkadaşlarım, Federiko, Vasilyev, Melisenda. Ah güzel Melisenda, daha seni sevdiğimi bile söyleyemeden ne olduğu belli olmayan bir korku bulutunda kaybolup gittin"
Düşüncelerinin başında şaşkınca kör bakışlar atıyordu etrafa, fakat bu son cümle takatsiz kalıp yere yığılmasına yol açmıştı. Çok sevdiği birçok insanı değil, sevdiğini söyleyeceği hayatının insanını kaybetmişti. Halen inanamıyordu o yıkımın ortasından nasılda kimseyi düşünmeden koşarak uzaklaştığını. Herkes sadece kendini düşünmeyip mücadele ederken Reiner sadece arkasına bir kaç kere bakıp deliler gibi ormana girmişti. O anki korkusu ile çamur ve zifiri körlük vız gelmiş bir şehir kadar mesafeyi ormanda boğuşarak kat etmişti. Şimdi ise yavaşlayarak düşünme vakti gibiydi, takatsiz kalıp dinlenme vakti. Fakat ya peşinden gelenler varsa, artık her neyse o gelenler. İzini her yerde bulabilirlerdi, bunu beceriksiz bir av köpeği bile yapabilirdi. Yavaşlarsa öleceğini, o kaçtığı şeylere yakalanacağını varsayarak çamur ve dallar ile boğuşmaya devam etti.
Birden ağaçların serbest bir şekilde yayıldığını fark etti, ileriden belli belirsiz ışıklar, ileriden hoşuna gitmeyen kokular. Olamazdı bu; yanık kokusu, duman, ileriden ateşin sıcaklığı yüzünü yalıyordu rüzgârla. Çamurlu zemin çakıllı zemine dönüşüyor görüş açısı; ileride yanan binalar, önünde yerle bir olan şehri görecek kadar iyileşiyordu. Yere çöküp sürünerek elli metre kadar geriye gitti. Geldiği çamura öyle bir gömdü ki kendini, arkadaşlarının yanından kaçtığı an gibi kalbi hızlı atmaya, vücudu zangır zangır titremeye, garip garip solumaya başlamıştı. Bilemediği bir sebepten dolayı böyle korktuğu zamanları hatırana getiriyordu zihni. Üç sene önce sonbahar mevsiminde arkadaşlarıyla (orada kaybettiği arkadaşlarıyla) çamurla dolu bir zeminde ormana kaçan kediyi aramaya çıkmışlardı. Reiner bu anısını hatırlarken gözlerinden yaşlar süzüldü. Karşısında yanan şehir ve karmaşanın verdiği dehşet Reiner’e duygu karışıklığı yaşatıyordu. Saplandığı çamurdan çıkıp çıkmama konusunda bir fikir dahi yürütemiyordu.
O gün Reiner büyük bir gürültü ile kayan çamur zeminin altında kalmış ve arkadaşlarının gelmesini umarken; ölüm ile yaşam arasını bağırarak aşabileceğini sanmıştı. Arkadaşları Reiner’i üç saat sonra bulmuşlardı ve bulduklarında sesi tam olarak kısılmıştı. Ağlıyor ve iğrenç bir hırıltıyla suratı kızararak bağırmaya çalışıyordu. Hatırasını tam olarak zihninde canlandırmamıştı ki büyük bir patlama sesi ile irkilip çamura iyice gömdü vücudunu. Aklını kaybetmiş gibi çamurda istemsizce debeleniyor, kil halini almış çamurda tüm gücünü kullanarak geri gitmeye çalışıyordu.
Reiner’in karma karışık olan kafası sadece tek bir şeyi anlayabilmişti; arkadaşlarını öldürenin, gözlerinin önündeki şehri yok edenin ve kendisini kovaladığını sandığı şeyin dünyaya ait bir canlı olmayışıydı...

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Son Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Son yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Son yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL