39
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2593
Okunma

Bu yeli ben tanıyorum bir yerden; kuş sapanı elimde, yarpuz kokulu bir dereden , kurbağalı kamışlı dere, yeşil başlı ördek , kara meke ; sazlıkları siper edip , yaslanmışım söğütlere ,tetikteki elim, pusudaki ben...
Delikanlı, eli kanlı günlerim ,balıklı,yengeçli,sülüklü dere.Karahayıt ,böğürtlen ,ardılınca üstüne böğrümde diken.Bukalemunları görünce renkten renge giren, ansızın irkilen ben...
Asılıyorum ; kaç kel falak! Kaç kara tavuk! Kaç karabatak! Kaçınızı vurdum feleğin affına sığınarak; suya daldım ölünüzü aldım , boşa çaldım ödünüzü aldım. Orada burada darmadağın saçma tanesi, sapan taşı ,’ Kurşun Asker ’ çocukluğum ; sevdalandım öcünüzü aldım...
Düştüğü yerde unutulmuşum ; ne kanın sıcaklığı değişmiş,ne yelin kokusu ; dedemin çiftliğinde bir karış büyümemiş boyum ... Sığırcık sürüsü , arı kuşu , incirlerin sarı kuşu ; can havliyle sürüklenişi umudun , ölüyorum diyen gözler, gözlere inen son perde , son çırpınışı kanatların ; meğer ne acımasız gaddarmışım...
Kesilmiş dal , koparılmış yaprak , iki kazığı birbirine bağlayıp, kurduğum kapan; çöp şişe dönmüş yem diye taktığım , kıpır kıpır can çekişen solucan ; farkında olmadan canını gagalayan kuşlar ?! Benim acımasız canlar yakan...
Omuzumda filinta, bendeki fiyaka ; elimde dünyası tersine dönenler, yürürken ne caka ne caka, dağ taş , dere tepe sel almış da taşıyor, sağ kalan kuşlar izin verirsem yaşıyor ; namluyu gören birbiriyle helallaşıyor ... Yaktığım can yüzlerce...
Gün geldi de hepsi kan oturdu içime ; vurulmayı öğrendim sevdiğimi yitirince, ufuklarda dolandım, bulut bulut yandım , ateş düştü ciğerime. Gün batarken dağdan dağa havalandım...
Kara sevdayla ağardı sabahlar, yildızlarda ah ile vahlar, gecelerce gözlerini aradım sevdiğimin ...
Kara, kara ,kara, kara ; aslan karam , fukaram ; nedir göğsündeki yara?
Al kara meke, al karabatak, al kara karga, al kara cuka, al kara kartal; al kanlara boyadığım kuşlar adına, sen de al akbaba ; yüreğimi verdim sana ,vur pençeni bağrıma,
gagala ; hiçbir şey kalmasın bende karadan, hiç bir şey kalmasın kanayan bir yaradan !
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden, nereye gitsem , adım başı esiyor; ninem sıvamış kollarını, teknesinden hamur kesiyor...
İlkyaz çimenleriyle ocak yeri , nar çiçeği ile gölgelendi mi , taze yufka çevirilir, gelene geçene verilirdi...İster tok ister aç, sıcağı sıcağına çomaç, dostlar ziyarete gelir, meşelerin dibine neşeli sofralar serilirdi...
Baklava dilimli tepsiler, kalaylı kaplar içinde, yayvan bakır, çukur çanaklar
bir dolar bir boşalırdı...Kocaman kocaman sinilerde, yirmi -otuz kişi birden
yemekler yenirdi, sindire sindire ... Esen yelden kokusu gelir, taze çilenmiş yufkanın, dereotu, cacık, sarımsak, nane , kekik feslikanın...
Sonra çay kahve içilir, edasından nazından, güzeller seçilirdi.. Sazlar vurulur, dedem çalıp söylerken,herkes kulak kesilirdi ...Yeltenli Hüseyin de de ; dur hele ! Tezenesini dokundurdu mu tele; yeldi Avşar boylarından esen ; diliyle uzanırdı gurbet ele ; allı turnayı havada vurur,yeşil ördeği göle kondurur, Avşar’ın düzüne kar yağar, kır atın dizine sızılar dururdu...Sarı ipek dokunur, mendili olur yavuklunun , gözyaşıyla okunur, Al Yazma Zeybeği ile diz çöken zeybekten korkulurdu...
Akşam sofrada tavşan, bıldırcın, keklik , su tavuğu, üveyik, hatta geyik , az mı av eti yedik ... Av yoksa keserdik Ankara tavuğunu, horozunu, legornlarına kıyamazdı ninem ... Tavada yumurta, ekeleyip üstüne karabiberini, tuzunu , mis gibi tereyağlı, otur oğlum ; doymadan kalkılır mı sofradan ? Bulgur pilavı, yanında soğan, bazen yeşil bazen kuru , fasulyesiz hiç olur mu , Çandır’dan gelirdi tohumu ... Kendimizden nohut , her mevsim bulunur peynir, zeytin , tükenmezdi yoğurt...
Elma, armut,kavun ,karpuz ,ayva nar ; ne ararsan var, eğlenirdim köyde yazdan güze kadar...Çocuk olsam da becerirdim her işi ; dedem ikide bir, ’Aferin kara oğlum, sen adam olursun ama, ben görür müyüm bilmem ?! ’ derdi...
Çapa, su , orak ; esme rüzgar, esme bırak, gölgemde çocukluğum bir ağaca çivili çardak, hamazlanırsa harmanyeri, yüzüme gözüme dolar toz toprak ... İşte savrulan zaman ; yaşlı bir çift koca, bir çift öküz gibi, geceyle gündüz gibi, dünya harman , ortada dolana dolana , hatıralar sağ ama , dedem ninem artık yoklar ...
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden ; binlerce yıl öncesi, kimbilir kaç ölü gömülendi Kocahöyük tepesinde, kaç ırgat öğünlendi koca pırnalın, koca servinin , koca dutun, koca yemişin , koca boynuzun gölgesinde...
Yer yemez yemeği, serilirdik upuzun ,ölü gibi yorgun. Yaz günü bağa bostana bakmak kolay değil...Ağustos böceklerinin ninnisiyle uyurduk, karıncaların ısırması sonuydu uykumuzun. ’ Kalkın,kalkın yerim ; burası benim yerim ! ’ dercesine ... Kendimizi ter içinde bulurduk ... Uyurken bir düş , bir sevda , bir nehirdi tenimizde akıp giden ...
Hey gidi esen yel ; şimdi sen söyle, yel tene mi, ten yele mi,adı Yelten olsa köyümüz, elden bir şey gele mi, gelesi yok bu işin ; yekin altı şeş , ölüm herkese düşeş !
Bendeki yek , kırmızı benek ; düştüğüm yerden gül bitecek,güneş sesime dönerken, dünya tersine dönecek; atıyorum , nesine ; sesime gel sesime, yeke yek , sımsıcak nefesime ; zarım, intizarım , mezarım...
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden,neslimizden dillenir, dudağımızdan eksilmez,ya huyundan ya suyundan, ya da tüyündendir ak sakallı dedemin ; ’ Seher yeli eser eser kesilmez, güzellerin gam sözüne küsülmez...’
Şimdi aşk zamanı ; bu toprağın sesi , bir sevgi imecesi , neşeleri küme küme , halay çeken gençlerin yeri döven topuk sesi ... Sevgiyle halay, bir de semah dönesiye çatlar bu toprakta tohum ,milyonlarca yüreğin, yüreğimizdeki sesiyle...Ana Tanrıça Kybele’nin yurdu, aldı kucağına Bes’i, hamurunu yoğuruyor, bereketi doğuruyor, saçların bir deli orman, meşe palamudum ; aşkın beni kavuruyor...
Bu yel, bu dal , bu yaprak ; ne çok şey düşündüm , yüzüne bakıp, rüzgarına kapılarak, sen kayboldun, ben sevdayla başımda dönen bir dünya buldum ...
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden ; son sevdamın türküsü , gönülden gönüle esen, dilden dile hasret kesen ...
Sen sahipsiz olamazsın / kalbinde esenin vardır /sarı saçlarında rüzgar / yellere küsenin vardır...
Aşkın bir yel değirmeni / yel eser döner dümeni / esen yelde kaşın gözün / un edip eledin beni ...
Söyle kalbin rüzgar gülü / bu ateşi kim söndürür/ başım döndü taşım döndü / esen yeli kim döndürür...
Daracık sokaklardayım / kalbi un (u)faklardayım /Ay ışıdı yüzün gördüm / yine düş tuzaklardayım ...
Şaban AKTAŞ
18.08.1999