6
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1962
Okunma

Bu akşam parka çıktım biraz.
Oturdum epey bilirsin her zaman yaptığım şey.
Ancak bu akşam her zaman yaptığımın dışında bakışlarıma, çay demleyip sohbet eden bir aile takıldı.
Adam tıpkı sana benziyordu.
Ne kadar yanlış olduğunu mantığım dürtsede habire, gözlerine sığınma derdim ağır basıyor ve süzmekten kendimi alamıyordum.
Sonra izledim, izledim dakikalarca izledim onların muhabbetlerini, gülüşmelerini,
çekirdek yerken gözgöze sevişmelerini.
Bir nefesin insana verdiği hazzı gördüm, aradaki mesafe kısalmıştı sanki ve mutluluk lakırdıları dinliyordum.
Kulaklarımda hüzün dolaşıyor, gözlerimde oturmak için yer bakıyordu.
Sonra ağaçlara baktım her birinin eşi vardı, havuzda yüzen ördekler ’iki’ tane,
parkta ki salıncaklar ’iki’ taneydi.
Her şeyin eşi vardı.
Sokak lambaları bile benim kadar yalnız değildi.
Gökte ki yıldızlar adına resepsiyon veriliyor gibi bir hava hakim,
ve bütün yıldızlar süslenmiş bu toplantıya katılmak için sıralanıyordu.
Sahte mutluluk dağıtan gülüşümü toplayıp, senin ’firari’ dediğin bakışlarıma iğneledim.
Mahşer havasına bürünen sevdamı gözlerinin denizine benzeyen o adamın gözlerinde ki denizde boğmamak için,
bakışlarımı birde kendime yönelttim.Belediyenin koyduğu bankta tek başına oturmuş etrafı seyrettiğini sanan gözlerin hapsinde,
anlaşılmamak adına yerdeki ’iki’li taşları saydığımı düşünmelerini isteyen ben.
Mutluluk tablosu çizmek için ’yalnızlık en güzeli’ havasında pozlar veriyor
gücüm yettiğince ’iki’ye bölünüyordum.
Oysa mutluluk benim kirpiklerime yağan kar tanesi gibiydi ve ne vakit gözümü kapatsam ’iki’ damla yaş yanaklarımdan süzülüyordu.
Sen tutmayı bıraktığından beri nasırlaşan elimde bir kalem,
ve tan yerini çizmek için aldığım beyaz bir kağıt parçasına
işte bu sözler döküldü.
Tan yeri için randevu defterine not düşüldü .
Kenara bırakılan duygularımı sırtlayıp parktan uzaklaşırken, masada oturan aileye son bir kez daha bakmaktan kendimi alamadım.
İnip çıkmaktan çürüttüğüm o merdivenleri ayaklarım çekmiyordu.
Çünkü o evde ne sırdaşım, ne yoldaşım, ne kahrını çekmeyi arzuladığım,
ne bekleyenim, ne beklediğimin sen olma ihtimali, sesime yankı yapan sesim yoktu dört yanı kar kaplı odam da.
Ve
kova kova mevsimleri sulayan yüreğim üşütmeye başladı artık bu eylül gecesi.
saat zamana inat ’İki’.
Zannetme içimde kopan fırtınalardan kurtulmak için sığınak arıyorum.
Ben mutlu olduğunu düşündükçe acısı bol çığlıklar atıyor ve
yaprakların solmaya başladığını farkettikçede üşüyorum.
Bana hep ’zor olan yol almak’ derdinya hani,
yol almaktan fakirleşmiş bir dilenci misâli
yüreğindeki yola düşeli, ben kendimden geçtiğimi düşündüğümü sanırken, birde baktım ki kendim kendimden geçeli siyah kefen giymiş.
Öyle ya;
Aşık olmak kahrolmaktı.
Aşık olmak yasaklıyı dilsiz koymaktı.
Sen sev ama sus demekti.
Ve
Aşık
olmak
’İki’ yürek taşımaktı...
zєץиєp є¢є єяєи