7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
834
Okunma
Yine nereye koşuyordum tam olarak bilmiyorum. Acelem vardı çok zamanlar olduğu gibi ve Kızılay’ın o YKM girişindeki kalabalığın arasından kendime geçecek yer açmak üzere hızla ilerliyordum. Dünya tüm hızıyla dönüyorken, insanların herbiri kendi işlerinde ve dertlerindeyken, zaman sonraki dilimleri bekletmemek için her zamanki prensibine sıkı sıkıya bağlı bir halde kimseyi beklemezken...
Derken o koşuşturmanın arasından, o kadar insanın ve onların seslerinin araç motor ve korna gürültüleriyle oradaki ekmek paraları için seslerini kullanan simitçinin arasından sadece bir tek cümle takıldı kulağıma:
".....Dünyaya sadece bir kez geliriz........."
Nereden geldi, kim söyledi bilmiyorum. Ama tahmin ediyorum ki biri bir diğerini bir konu hakkında ikna etmek için bir konuşma yapıyordu. Karşıdaki kişi ikna oldu mu bilemeyeceğim ama, o sözü duyduktan sonra gideceğim yere varana kadar aklımdan çıkmadı bu söz...
Deneme yanılma yok, "olmadı pardon" yok, önemli olan kazanmak değil katılmaktı yok, önümüzdeki hayatlara bakacağız artık yok...!!
Biraz acı geldi bu cümle ilkin, dilimi yaktı. Tek şans sonuçta, ciddi bir sınırlama var önümüzde. Bilgisayar oyunlarındaki gibi 9 canımız olup da, fazladan canlar kazanamıyoruz.
Belki de bu yüzden korku vericidir ölüm. Belki de sebebi bu elimizde olan tek şansımız ya da hakkımızı da almaya aday olduğu için, acıkmış gözlerle canımıza doğru bakarken, ecelden kaçıyormuşuz gibi hissetmemizin...
Sonra koşturmaktan vazgeçip yavaşladım. Ayağımın altındaki kaldırım taşına bir farklı baktım sanki. Adımımı bir daha atarken hissetmeye çalıştım. Madem tek dedim, ve eğer dünyada maddeler azlıkları kadar değerli oluyorlarsa dedim, benim canım, hayatım da tek olduğuna göre dünyadaki en değerli şey olmalı dedim.
O zaman neden bu farkında olmadan yaşayıp gitmeler...?
Sonra üç boyutlu görebilen gözlerimle solumdaki simitçiye bakarken, ve aynı zamanda bir adım daha atarken bu hareketlerimi tümüyle "hissetme"ye çalıştım.
Dünya tüm hızıyla dönerken, ilerideki taksi şöförü yol vermeyen ego memuruna söverken, herkes acelesi varmış gibi hızlı hızlı ve bir çok şeyin farkında olmadan yürüyüp geçerken, herbiri kendi işlerinde ve dertlerindeyken, zaman sonraki dilimleri bekletmemek için her zamanki prensibine sıkı sıkıya bağlı bir halde kimseyi beklemezken...
Ve o çok değerli hayatımızdan parça parça koparken...