22
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2094
Okunma


İnsan hayatında olmazsa olmazlardandır ekmek ile su.
Çok şükür karnımı doyuracak ekmeğim, içecek suyum var.
Ekmeğime katığım da var çok şükür; ama bir şeyler eksik.
(Bu sözü Sami Hocamın şiirinden ç/aldım)
Aşağı yukarı hepimiz hissederiz o eksikliği ve bir arayış içine gireriz sürekli.
Ben bu eksikliği; evlat, torun ve eş, dostla gidermeye çalışıyorum.
Aslında ben ne diyecektim, nerelere daldım değil mi? Hayatımızdaki en büyük eksiklik; sevgi.
Ruhumuzu doyuran sevgi… Eş, dost sevgisi…
Ben, dostluğa önem veririm. Bir dostu ziyaret etme olanağı geçmişse elime, külfetine hiç bakmadan yollara düşerim.
Yine öyle bir fırsat geçmişti geçenlerde elime; bir duyuma göre, Hasan Hocam, Sami Hocamı ziyarete gitmişti İstanbul’a ve onunla birlikte dönecekmiş. Hasan Hocamla hemşehriyiz. Bu haberi duyar da Sami Hocamla tanışma fırsatımı kaçırır mıyım hiç. Kaçırmadım tabii…
Sami Hocamın Uşak’a geldiği ilk pazar, hemen arkalarından ben de gittim. Uşak, benim memleketim olsa da şimdi oturduğum ilçeye iki, iki buçuk saat uzaklıkta kalıyor. Önemli olan dostluksa, uzaklığın ne önemi var değil mi? Elbette yok.
Uşak’ta ikamet eden Mehmet Ali Yalgın Hocamı da aradım. Mehmet Ali Hocam ve sevgili eşi Ruhiye Hanım, çok iyi insanlar. Hem hemşehrim, hem manevi kardeşim olurlar benim. Uşak’a gidip de onları da görmemek olmazdı değil mi? Onları da aradım ve saat iki gibi öğretmenevinde buluşmaya karar verdik.
Ben, aynı gün geri döneceğim için buluşma saatini biraz öne alıp Sami Hocam ve Hasan Hocamla önden gidip öğretmenevinde kendimize uygun bir köşe aradık.
İnanır mısınız, bulamadık. Orası öğretmenevi değil, öğretmenlerin oyun salonu gibi bir yerdi. Bizim masadan başka sohbet eden başka bir masa daha yoktu. Orada okey taşlarının şıkırtısı arasında baya bir rahatsız olunca okuma salonuna geçtik. İnanın adı okuma salonuydu. Sakın bana neden diye sormayın, herhangi bir öğretmenevine gidip kendi gözlerinizle görürseniz ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Adı okuma salonuydu ama kitaplıklar kilitliydi, inanabiliyor musunuz (!)?
Sonunda Mehmet Ali Hocam, gelip bizi oradan çıkarınca biraz rahatladık. Öğretmenevinin bahçesinde oturduk bir süre. Ama değerli hocam ve eşi, bizleri evlerine götürüp karnımızı doyurmak için ısrar edince kalkıp Mehmet Ali Hocamın evine konuk olduk. Bu benim ilk konukluğum değildi hocamın evine. Daha önce de geldiğim için ne kadar konuksever olduklarını iyi biliyordum ve yine yanılmadım.
Hamarat Ruhiye Hanımın, güzel yemekleri ile donatılan masada yerimizi almakta gecikmedik. Az önce kahvaltıdan kalkmamıza rağmen tabaklarımızda ne var ne yoksa silip süpürdük. Bu da yemeklerin ne kadar lezzetli olduğuna delil değil midir?
Yemekler de, dostluklar da lezzetli…
Yemeklerin lezzeti, boşalan tabaklardan belli değil mi?
Ruhiye Hanımın Bursa’da açmış olduğu resim sergisine katılamadım diye çok üzülmüştüm. Ama Ruhiye Hanımın evi, bir sanat galerisini aratmayacak kadar güzel resimlerle doluydu. O güzel tabloların arasında, Türk kahvelerimizi içerken sohbeti demleyip dostluğun değerini bir kez daha anladık.
İşte o eksik olan bir şeyler birden tamamlanıverdi, inanın.
Sizler de deneyin lütfen, dostluklar çok önemli, uzaklığın hiç önemi yok. Bir yakınınızı, dostunuzu ziyaret etme olasılığı doğduğu vakit hiç zaman kaybetmeden koşun oraya.
Bir dostun gülen yüzünü görmek, bütün yorgunluklara değiyor.
Ben bu ziyaretten çok hoşnut kaldım. Sanaldan tanıdığım Sami Hocamla yüz yüze görüşmek inanın çok hoştu.
Bizleri güldürmeye çalışan mizah yazarımızın, gülen yüzünün ardına saklanmış kocaman kederi gördüm.
Bizleri konuk eden değerli Hocam, Mehmet Ali Yalgın’a ve sevgili eşi Ruhiye Hanıma içtenlikle teşekkürler.
17.10.2013 /Emine UYSAL