6
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
955
Okunma


Bizim oraların sıcağını çok kimse bilmez.
Çocukluğumuzda giydiğimiz, sanırım ayaklarımızı o sıcaktan kurtardığı içindir ki adını "Cankurtarandan" almış olan, Cızlavet marka plastik cankurtaran ayakkabılarımın sıcaktan yere nasıl yapıştığını ölsem de unutamam.
Sırtında buzlu su satan sucuları gördüğüm zaman, ilk yudumlarımı başıma diker, sonra da cankurtanlarımın içinde haşlanmaya yüz tutmuş ayaklarımı bir nebze bile olsa soğutma çabasıyla, sırayla ayaklarımın önce baş parmaklarını kurtarmaya çalışır, sonra da topuklarından aşağı doğru soğuk suları dökmeye başlardım.
Soğuk suyun etkisiyle çıkan buhara benden başka bakan birileri daha olurdu her seferinde.
Sıcağın etkisinden, susuzluktan, dilleri bir karış aşağı sarkmış sokak köpekleri...
Sadece bir tas su.
Bana mı yetsin, koca mahallenin köpeklerine mi? Elimdeki o bir tas soğuk suyla cehennem sıcağının içinde, dona kalakalırdım. Sahi köpekler çocuk ruhunu anlar mıydı ne, sırf benim ayaklarım daha çok yanmasın, ben daha çok su içebileyim diye; bana arkalarını döner, giderlerdi.
Utana utana suyu dökerdim ayaklarıma ve de içerdim.
Onlar bir yana giderdi, ben de diğer yana.
Sonra büyüklerimin konuşmalarını duyardım.
Belediye bir sürü sokak köpegini zehirlemiş. "Yazıh mahsımlara, su yoh, gemik desen o da yoh, eylesine gezip azap çekiyler orta yerde."
Çocukluk işte...
Attığım çığlığı yedi mahalle ötesi bile duymuş olmalıydı. Uyuyan kardeşlerim, ne kadar bebe, gelin kim varsa uyandı.
-anaaa yogurt topla çabuk. Konu komşu, Ayşe, Fatma hepisinden yogurt topla çabuk. Yetişek çabuk. İt mezarlığına gidek. Belki bi ölmeyeni vardır, belki kurtarırız ana.
Mehmet Güzel. Ekim 2013