2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
663
Okunma
Denizli Cumhuriyet Lisesi öğrencilerindendik. Gerek okul müdürümüz ve idarecilerimiz gerekse öğretmenlerimiz her daim tam bir disiplin ve eğitim anlyışı içinde hazırladılar bizi hayata. Ergenlik psikolojisini tam anlamıyla idrak edip o yönde bizlere yol gösterdiler. Müfredat konularının öğretileri ile birlikte insan olmanın faziletlerini de anlattılar bize. Toplum içinde yaşama kurallarının nedenlerinden yola çıkarak uygulamalı bir eğitim sundular. Kiminin anlayamadığı, nedenini siyasi veya kendine göre yorumladığı bazı kuralları vardı bizim lisenin.
Örneğin kızların ve erkeklerin kullandıkları merdivenler farklıydı. Bu ise her türlü olumsuz davranışları ortadan kaldıran güzel bir yöntemdi. ( Kız ve erkeklerin ergenlik döneminde birbirleri ile tanışma kaynaşma ve karşı cinse olan zaafları etkilenmeleri vardır. Bazen bu etkilenme o kadar yoğun olur ki; genç, asıl gayesinin dışına çıkar ve okulda sadece fiziksel olarak bulunur hale de gelebilir. ) İniş ve çıkışlardaki bu kural bazı öğrenciler ve veliler tarafından tepki alsa da olması gerekendi. Ders zili çaldığında etkilendiği karşı cinse son cümlelerini merdiven çıkışlarına saklayan gençlerin derse girdiklerinde konsantre olamayarak tüm ders boyunca son söylenen sözlerin hülyasına dalmaları bi bakıma önlendi. Yine şaka ve başka sebeplerle merdiven iniş ve çıkışlarında uygunsuz davranışlar sergilenmesinin de önüne geçildi bu kuralla. Bu çok basit gibi görülen kural öğrencinin öğrenmeye hazır hale gelmesinde önemli yer tuttu.
Kız öğrencilerin saçlarının mutlaka örgülü olması, etek boylarının en az diz altından bir karış aşağıda olacak şekilde ayarlanması, kesinlikle makyaj yapılmaması, erkek öğrencilerin ise, saç sakal tranşlarına dikkat etmesi, kılık kıyafetinin düzgün olması ve hiçbir şekilde kızlar ile erkeklerin uygunsuz hal, hareket ve tavır içinde bulunmaması diğer kurallar arasında yer alırdı. Bu kurallar ise, okulun ciddi ve önemli bir yer olduğunun anlaşılması için gerekliydi.
Okula hazır bir öğrenci şekli ve tavrıyla derse girer bir dakika geç kalmamız söz konusu bile olamazdı. Ders saatlerine öğretmenlerimiz de özenle riayet ederler, derse girdikleri ilk andan itibaren hazırladıkları öğretileri sunarlar, çeşitli sağlam metotlarla dersi işlerlerdi. Öğretilerin arasına hayattan örnekler serpiştirirler eğitimin önemli bir kısmında yer alırlardı. Biz de gündüz gibi aydınlanmış olarak dersten çıktığımızda koşarak öğretmenimizin masasına gider onun teneffüs yapmasına izin vermeden aklımıza takılan her şeyi paylaşırdık. Gerek ders gerekse özel hayatımızla ilgili olsun onun derin bilgilerinden yararlanmanın hazzını yaşardık. Biz öğrenci, onlar ise eğitmendi. Bu ayrımın hassasiyetini, ciddiyetini ve her kuralın bizim için konulup uygulandığını biz anlayıncaya kadar anlatırlardı.
Eğitim – Öğretim yılı olarak tabir ettiğimiz 8 aylık bir sürecin en önemli noktasının eğitim olduğunu kabul eden idareci ve öğretmenlerimiz bu konuyu teferruatı ile bize nakşettirirlerdi. Bilirsiniz ki; eğitime hazır hale getiremediğiniz birine bir şeyler öğretmeniz mümkün değildir. O yüzden önce eğitim şart diyoruz. O yıllarda da eğitim tam manası ile uygulanmaktaydı. Konuşmayı bilmeyen bir öğrenciye, bir seminer konusu verip, o konu hakkında tam bir donanımla donatıp, “hadi çık ve sunumunu yap” deseniz, o konu arada zayi olur gider. Önce konuşma eğitimi vereceksiniz, sonra öğretileri aldığı eğitim doğrultusunda uygulamasını isteyeceksiniz. İşte Cumhuriyet Lisesi bunu gerçekleştirdi. Bizleri donatırken almamız gereken tüm eğitimi tüm özverisi ile verdi.
Elbette yalnız bizim okulumuz değildi bu eğitim öğretim felsefesini uygulayan. 90 lı yılların sonlarına kadar ülkenin hemen hemen tüm okullarında böyle bir anlayış hâkimdi. O zamanlar eğitimde okul önemli bir yer tutarken aile ve çevre şartlarını da eğitime paralellik gösteriyordu. Önce eğitim diye bas bas bağırıp meydanları doldurduğumuz şu zamanda nasıl oldu da eğitimi devre dışı bırakıp öğretim kısmında takılı kaldık? Tartışmalı ve üzerince uzunca düşünülüp çözüm bulunması gereken bir konu bu… elvan usul