24
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
4325
Okunma

Murat sınavlarının başarılı geçmesinden öyle mutluydu ki...Bu hafta sonu uzun bir aradan sonra arkadaşlarıyla toplanıp hem özlem giderecekler hem de Atatürk’le ilgili bilgileri paylaşacaklardı.
Bilgisayarında saatlerce internetten araştırma yaparken ilgisini çeken bölümleri durmadan not alıyordu.
Zeynep ise biraz buruktu matematik dersinden kurtarma yazılısına katılacaktı: son notu zayıftı.
" Offf ! şu dersi bir türlü sevemedim "diye içinden geçirdi.
Halide,Atatürk ’ten anıları bulup hazırlamıştı.
Aysun,yarınki Edebiyat sınavına hazırlanırken bir yandan da Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü tekrarlıyordu.
Türk !
Öğün!
Çalış!
Güven!
"Evet çok çalışmalıyım bazen zor gelse bile hem ailem hem vatanım için hem de geleceğim için ."
Müjdat’da sınavlarının güzel geçmesinden dolayı rahat bir nefes almış ; diğer arkadaşları gibi bulduğu dökümanları yetiştirmeye gayret ediyordu.
O arada Muhsin Öğretmen öğrencilerini arayarak toplantının herkese en yakın yer olan Fethi Paşa Korusu’nda olabilir mi ? diye fikirlerini aldıktan sonra oy birliği ile toplantı yeri onaylanmış oldu.
Sıcak bir günün sıcacık sevgi dolu pırıl pırıl gençleri gene birlikte,gene sarmaş dolaştılar.
İki masayı birleştirip oturdular.Gözleri gülerken hep kulakları dikkatle Muhsin Öğretmendeydi.
"Sevgili Yavrularım hoş geldiniz;yorucu bir ders yılını artık geride bırakmaktayız ne dersiniz ?
" Evet ! yorulduk ama değdi efendim."
" Benim bir tek edebiyat sınavım kaldı."
" Benim bitti; sonuçları bekliyorum."
" Şu matematik dersi yok mu ? Bakalım ümidim kurtarma yazılısında."
" Moral çok önemli sakin ve emin çalışın,konuları çok iyi okuyup anlamak başarının temelidir ."
" Haklısınız efendim."
"Şimdi meyva sularımızı,çaylarımızı içerken kaldığımız yerden devam edelim diyorum."
Murat:
" Nerde kalmıştık ?",
Zeynep:
" Tarım alanında yapılan yenilikleri anlatmıştık."
Halide:
" Evet."
Muhsin Öğretmen:
" Çocuklar bundan sonra Atatürk’le ilgili soru cevap şeklinde anlatacağız."
Müjdat:
"Nasıl öğretmenim ?"
" Mustafa Kemal hakkında merak ettiğiniz her soru olabilir."
Aysun:
" Ben soruyorum o zaman İstiklal Marşımız nasıl yazıldı, nasıl bestelendi ?"
"Güzel bir soru başlayaylım mı çocuklar ?"
Halide:
"Başlıyorum.Çok araştırdım en dikkatimi çeken
Yönetici-İşadamı /Sosyolog Yazar-Şair Osman Arslan’ın bu konuda yazdıklarıydı.
24 Aralık 1920’ de Kastamonu’ dan Ankara’ ya gelen Mehmet Akif Ersoy ve Eşref Edip, Mustafa Kemal tarafından davet edilirler. İstasyondaki çalışma yerinde bir saat kadar süren bir görüşmeden sonra şöyle der Mustafa Kemal:
“Kastamonu’ daki vatanpervane mesainizden ( vatan sever bir şekilde çalışmanızdan ) çok memnun oldum. Sevr Muahedesi’ nin memleket için ne kadar feci bir idam hükmü olduğunu Sebilürreşat kadar hiçbir gazete memlekete neşretmedi. Manevi cephemizin kuvvetlenmesine Sebilürreşat’ ın büyük hizmeti oldu. İkinize de bilhassa teşekkür ederim."
Muhsin Öğretmen:
" Bakın çok önemli çocuklar:
İstiklal Marşı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Milli Marşıdır.Sözlerini Mehmet Akif Ersoy
yazmış; Ekrem Zeki Üngör tarafından bestelenmiştir.
Türk Kurtuluş Savaşı’nın en çetin döneminde,bir milli marşa gereksinim duyulmuş Miili Eğitim Bakanlığı tarafından 1921 yılında yarışma düzenlenmiş ve 724 şiir gönderilmiştir. Kazanacak olan şiire para ödülü konulduğu için ilk başta Mehmet Akif katılmak istemiş ama Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in ısrarıyla ödülsüz olmak şartıyla kabul ederek bu eserini yollamıştır.
Yapılan seçim sonunda Mehmet Akif Ersoy’un 20 Şubat 1921 de yazdığı "Kahraman Ordumuza " adlı şiiri 12 mart 1921 de TBMM tarafından büyük çoğunlukla oy birliği ile İstiklal Marşı , zamanın maarif vekili ( Milli Eğitim Bakanı ) Hamdullah Suphi Bey tarafından meclis kürsüsünden tekrar tekrar okunmuş ve ayakta alkışlarla kabul edilmiştir."
Müjdat:
Anayasanın 3. Maddesi:
"Türkiye Devletinin Milli Marşı İstiklal Marşı’dır"denilmektedir."
Muhsin Öğretmen:
"Devam ediyorum; Mehmet Akif Ersoy’un şiiri seçildikten sonra aynı yıl bestelenmesi için yarışma açıldı.Bu kez kesin bir karar alınamadı.Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığınca Ali Rıza Çağatay’ın ( 1867-1935) bestesi uygun görülerek tüm okullara duyuruldu."
Aysun:
"Ama bestecisi Zeki Üngör değil mi ?"
Muhsin Öğretmen:
"Çocuklar Ali Rıza Çağatay’ın bestesi 1924 den 1930 a kadar çalındı.Ve 1930 yılında Cumhurbaşkanlığı Orkestra Şefi Ekrem Zeki Üngör’ün 1922 de hazırladığı bu beste yerini almıştır.
Zeynep:
" Öğretmenim Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklal Marş’ını söylerken görüntüleri varmış ."
" Evet,Cumhurbaşkanlığında ."
Murat:
"Araştırıp bulduğumu aynen aktarıyorum
Yıllar sonra Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı için şunları söyler:
"O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. Bu şiir milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Binbir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o Marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır...
O şiir bir daha yazılamaz, o’nu ben de yazamam. O’nu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değil, milletin malıdır. Benim, millete en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın."
Hepsinin gözleri dolmuştu... Kısa bir sessizlikten sonra ...
Muhsin Öğretmen:
"Bu konu ile ilgili Mustafa Kemal Atatürk’ün diğer anısını sizlere anlatmak istiyorum.
Marşın bestelenmesi için, Ankara’da bir komisyon kurulmuş, bestelenecek mısraları seçilerek ilân edilmişti.
Komisyonun çalışmalarını yakından takip eden ATATÜRK, bu seçimi uygun bulmamıştı. İstiklâl Marşının uzun olmasında mutabakatını söyleyerek okunduğu ve çalındığı zaman, herkesin uzun uzun ayakta tutulmamasının elbette doğru olmadığı, ancak Marşın İstiklâl davamızı anlatışı cihetinden, büyük mânası olan, bilhassa şu mısralarının marşdan çıkarılmasının doğru olmadığını söylemiştir.
Murat:
" Çünkü şiirin bütünü dörtlükler halinde yazılmış kırk bir dizedir."
Halide:
"İşte Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ve
en önem verdiği, asla çıkarılmasını istemediği bölüm bakın hangisi ?"
"Bu marş bizim inkılabımızı anlatır. İnkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır. İstiklal Marşında istiklal davamızı anlatması bakımından büyük manalar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır:
"Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal!"
Benim bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur. Tarihe bakın. Bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir.Bizim kahramanlarımız hürriyetini kaybedeceğini anlayınca nefsini ateşe vermiş ve küllerini bile düşmana teslim etmemiştir."
Türk budur. İstiklal Marşı’nın bu pasajı asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki Türkün Mete hikayesinde olduğu gibi her şeyi hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir, fakat hürriyeti asla... Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek bunun için lazımdır. Bu demektir ki, efendiler, Türk’ün hürriyetine dokunulamaz
Zeynep:
Ben de Mustafa Kemal Atatürk’ün bir diğer anısını okumak istiyorum sizlere.
Cumhuriyetin 15. yıl şenlikleri yapılırken, takatsiz yattığı Dolmabahçe Sarayı’nın önüne gelen bir vapur dolusu gençlik, İstiklâl Marşını söylüyordu. ATATÜRK, büyük bir içtenlikle dinlemiş ve hazin hazin gülümseyerek:
" Beni çağırıyorlar, seviniyorlar, sevinecekler tabii, sevinmek de haklıdırlar, onbeş yıl Cumhuriyet... Bu sevinilecek neticedir, demiştir. "
Müjdat:
"Arkadaşlar en kısa sürede tekrar buluşmak üzere diyorum."
Aysun:
" Bugün Atatürk’ün en güzel sözüyle kapanış benden ."
.................................................................................
Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
......................................................
Vee...gençler hep birlikte İstiklal Marşını söyleyip "Görüşmek üzere "diyerek ayrıldılar.
SEVGİLERİMLE
NEŞE KIZILYAR