3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
819
Okunma
Vejetaryen değilim. Et ürünlerinin beslenmede vazgeçilmez olduğunu biliyorum. Köfte, pirzola ve kebaba da bayılırım üstelik.
Bununla beraber yaşamımıza bunca katkısı olan hayvancağızların, en güzel yerleri dururken ille de iç organlarını, hatta ortopedik uzuvlarını yemek isteyen insanları bir türlü anlayamıyorum.
Biftek yerine böbrek, köfte yerine karaciğer nasıl tercih edilebilir? Bir canlının midesini boşaltıp ondan çorba yapmak veya ayaklarını pişirip yemek..! Bu yemekleri sevenleri suçlamıyorum, hâşâ! Anlayamıyorum, o kadar. Belki böyle hissetmeme sebep, çocukken şahit olduğum bahçede kesim merasimleri veya ardından beni kesik kelle, bacak parçalarıyla kovalayan şakacı büyüklerimdir, kim bilir?
Bu durumumu bildiği halde, bilmiyormuş gibi yapan sakatat sevdalısı kocam, dün elinde özenle taşıdığı bir paketle geldi. Yüzündeki tedirginlikten pek bir şey anlamadım. Mutfağa gidip paketi aynı özenle tezgâha bıraktı “Bunu ben pişireceğim hayatım” diyerek. Ucundan bir baktım. Attığım çığlık apartmanda yankılandı. Pembe beyaz iki çift ayak, paketin içinde, kımıldamadan, öylece duruyordu.
“Hayatta elimi sürmem!” tehditlerime, paça çorbasının faydaları üzerine bir söylevle karşılık verdi.
On üç yıllık evliliğimizde mutfağıma girmemiş, tarafımdan pişirilmek şöyle dursun, dokunulmamış ve dâhi nazar bile edilmemiş ayaklar, şimdi tezgâhın üzerinde bir tencerede duruyor. Gereksizce uzun yaşamayı kafasına koymuş kocam, haşladı ve beni bunlarla baş başa bırakıp gitti.
Çorbanın tarifini buldum. Güzel de yaparım. Bugün pişmeliymiş. Ama bir sorun var: Dokunamıyorum!
Her elimi uzatışımda tencereden fırlayıp, koşarak çıkacaklarmış gibi geliyor. Çaresizlikten çıldırmak üzereyim.
Yemin ediyorum. Bir gün…Bunun intikamı alınacak!
Şule TEK