Gözleri anlatmıyordu artık eski günlerin güzelliklerini, boş bir bakış vardı gözlerinde yada gözlerini hayat dolu yapan kalbimin zenginliği bitmişti ve gerçekleri görmeye başlamıştım.
Gerçekler ise aşk dolu hücrelerin ardında umudunu hiç yitirmemiş bir asi gibi çırpınıp duruyordu. Ne zamanki gözlerini kör eden Aşk Tanrısı sana gözlerini tekrardan bahşedinceye kadar. Hücrelerin ardındaki gerçekler gözlerimin önüne gelince anladım ki, aşk son şeymiş Pandora’nın kutusunda kalan. Kutu hala eski dünyada bir yerlerdeymiş fakat Tanrı, kutunun bulunması için erkek ile kadını göndermiş dünyaya.Eski dünyadan kalan bu kutuyu ise kadın bulmuş anahtarını ise erkek, kadın anahtarı istemiş erkek ise kutuyu. Ne erkek anahtarı vermiş ne de kadın kutuyu vermiş, inatlaşıp durmuşlar. Kadın kutuyu kırmaya karar vermiş, kutu kırılmış ve içinden kırık bir kalp çıkmış. O gün insan oğlu lanetlenmiş, önce kadın sonra ise erkek. İlk aşk o gün yaşanmış, erkek aşık olmuş kadına kadın ise erkeğe. Anahtar erkekte kalmış fakat açacak kutu çoktan kırılmış ve anahtarın hiçbir işe yaramayacağını düşünen erkek Aşk Tanrısının yanına gelmiş ve anahtar karşılığında kırık kalbi onarmasını istemiş. Bunu duyan tanrı ise anahtara uygun yeni bir kutu yaratmış ve bu kutunun içine kırılan kalbi koymuş sonra tekrar kilitlemiş. Kutuyu erkeğe vermiş anahtarı ise kadına. Aşık olan çift kutuyu açmaya çalışmışlar. Açılmayan kutuyu gören erkek Tanrının onları kandırdığını söylemiş, kadın ise erkeği onaylamış. Tanrının dağına gitmeye karar veren çift dağa geldiklerinde ne Tanrı ne Tanrıvari yapıtlar görmüşler. Gördükleri tek şey boş bir arazi ve iğne yapraklı ağaçların şekillendirdiği inişli çıkışlı tepelermiş. Kadın anahtarı fırlatmış uzaklara, erkek ise kutuyu açmaya çalışmış. Kutuyu ne erkek nede kadın kırmayı başarabilmiş. Açılmayan kutuyu ise denizin dibine göndermişler, sonsuza dek unutabilmek için bu yaşananları. Tanrılar ise gizli cennetlerinde uykuya dalmışlar ve insanoğlunun devri başlamış , uyuyan Titanların üstünde..