5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
917
Okunma

İnsanları anlamak çok güç. Çünkü ne istedikleri belli olmuyor. İştahı sürekli açık, aş eren bir anne gibiler. Her şeyi istiyorlar senden, her şeyi bekliyorlar. Sevmeni bekliyorlar, okumanı, işe girmeni, evlenmeni, evlat edinmeni, yemeni, içmeni, eğlenmeni, inanmanı, ibadet etmeni; kendileri ne yaşamışsa ya da yaşayamadıkları ne varsa aynısını yapmanı istiyorlar senden. İnsanlar bırakmıyor peşini. Bakışlarıyla süzüyorlar, kelimeleriyle ezmeye çalışıyorlar. Sanki kendileri "insan" olabilmiş gibi.
At gözlükleriyle bakmamak lazım hayata. İnsanlarda bir familya sonuçta. Çeşit çeşit, renk renk. İyiler var mesela, soyu tükenme noktasında. Kötüler var sonra, bu aralar revaçta. Ete-suya dokunmayanlar var bir de, onlar en beteri aslında. Hangi tarafı seçeceğini bilemeyen, iyilik yapayım derken kötülüğü dokunan, kötülük yapmak isteyip beceremeyen, arafta kalmış insanlar onlar. Tam sınırda, iyi ve kötü arasında.
Bir taraf seçmeli insan. Bağımsız olmamalı bu konuda. İyiysen iyisindir, kötüysen de kötü. Ne daha azı, ne de daha çoğu olmalısın hayatta. İyiler kötülük yapmaz mı? Yapmaz! Bu yüzden iyidir zaten. Aslında iyilik ve kötülük görecelidir. Bana iyi davranan, sana kötüdür ya da tam tersi. İşte tam bu noktada, diğer insanlar giriyor devreye.
İyi ya da kötü olsun, her kim olursa olsun insan kendinden başka kimseden sorumlu değildir. Bırakın kim ne yapmak, nasıl yaşamak istiyorsa yaşasın. Bugün siyah giysin, yarın pembe, öbürgün sarı. Saçını mavi yapsın ya da turuncu. Neye istiyorsa ona tapsın, ona ibadet etsin. Derdini unutup, bayılana kadar bir kez içsin. Bırakın, herkes istediği kişi olsun. İstediğiniz değil. Bırakın! Siz zaten yaşamışsınız, sıra yaşayamayanların.