17
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1665
Okunma
Rahmetli annemin sağlığında onu mutlu edecek ne varsa yapmaya çalışırdım. Er ya da geç bir gün onu kaybetmenin korkusunu hep yüreğimde taşıdığım içindi bu korkum.
İş hayatımın yoğunluğuna rağmen onu mutlu edecek şeyleri düşür, bulurdum. Bizim buralar kaplıca cennetidir adeta. Baharın gelişiyle birlikte hangi kaplıcaya götüreceğimi düşünür, onun da fikrini alırdım.
Hiç kıyamadığım anam da bana kıyamazdı. Önce gideceğimiz kaplıcanın fiyatını, sonra benim sabah ve akşam kolayca gidip gelebileceğim mesafede olmasını düşünürdü. Böylelikle ortak bir kararla ikimizi de zorlamayacak bir kaplıcada karar kılardık. Çünkü işimde alabildiğim izinler kısıtlı idi. Kaplıcaya akşam iş çıkışı döner, sabahta işe giderdim. Yani sadece geceyi annemle birlikte geçirirdim. Bu bile çok güzeldi.
Hâlbuki kaplıca suyuna girdiğimde boğulacak hissine kapılır, çırpınarak çıkardım ama anam mutlu oluyor diye her yıl onunla giderdim. Şimdi düşünüyorum da iyi ki gitmişim. Hem o mutlu oldu hem benim onca güzel anım.
Elimde olsa dünyayı onunla birlikte gezmek, bütün güzellikleri ona göstermek isterdim. Keşke elimde olsaydı…
Bir gün çalıştığım şirketin patronuna yakınlığı ile tanıdığım Behçet Amca, Konya’ya tur düzenlediğini, beni de aralarında görmekten mutlu olacağını söylemişti. Pazarı da eklersem bir gün izinle hallolacak bir gezi idi. Behçet Amcayı çok severdim. Her konuda bilgisi olan bilge bir ihtiyardı. Yine aklıma annem geldi, onu bu Konya gezisine mutlaka götürmeliydim. Akşam işten çıkınca kendi evime uğramadan önce annemin evine uğrayıp tura benimle birlikte gelmesini söylediğimde çocuklar gibi sevinmişti. Tabii ben ondan daha çok sevinmiştim onu mutlu görünce.
Konya gezisinde ana-kız biz de vardık artık. Yerimizi ayırtıp hazırlığımızı yapmaya başladık. Geziye çıkacağımız günün akşamında bavulumu hazırlarken oğlum “anne, beni de götürsene” demişti. O ana kadar bizimle gelmek istediğini söylememişti. Hemen Behçet amcayı arayıp bir kişilik daha boş yerin olup olmadığını sorduğum da “yok” dedi. Çok üzülmüştüm. Onca yolu kucağımda 12 yaşındaki çocukla gidemezdim. Çocuğum da ayakta gidemezdi. “Başka geziye de seni götürürüm annem” diyerek o gece yorgun ve üzgün yatmıştım yatağıma.
Sabah erkenden kalkıp otobüsün gelmesini beklemeye başladığımda annem gelmemişti. Hayli geciktiği için koşarak evine gittim. Yatıyordu. Yanına yaklaşıp nesi olduğunu sorduğum da “hastayım” dedi. “Çok hasta isen ben de gitmeyeyim” dedim ama bana itiraz etti. “Ölümcül hasta değilim, üşüttüm herhalde. Bu halimle hem geziden zevk almam, hem sana yük olurum. Sen Nuri’yi götür” dedi.
Annemin önerisine çok şaşırmıştım. Hâlbuki Nuri’nin geziye gitmek istediğinden onun haberi yoktu. Demek ki oğlum bu geziyi yürekten istemişti.
İşte o zaman; Kime niyet kime kısmet sözünün doğruluğuna bir kez daha şahit olmuştum. Ama annemin Konya’ya gelemeyişine de üzülerek.
31.03.2012/Emine UYSAL