4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
585
Okunma

Mutlu ve sevgi dolu bir aile ortamında büyüyen şanslı bir çocuktum ben. Evliliğin insan yaşamına güzellikler ve mutluluklar kattığı bilinciyle yetiştim. Annemin ve babamın birbirlerine olan düşkünleri, anne, baba ve kardeşlerle paylaşılan sevgi, dayanışma ve mutluluk dolu aile yaşantısı benim için de ilerde, büyüdüğümde böyle bir aile kurma hayallerinin oluşmasını sağladı. Sevdiğim kişiyle evlenecek, babam gibi sevgi dolu, anlayışlı, evcimen, ailesine ve çocuklarına düşkün bir kocam olacak ve ömrüm elverdiği sürece mutlu ve huzurlu bir yaşam sürecektim…
Evet, gözümü onda açtığım dediğim, taparcasına sevdiğim kişiyle evlendim ama ne yazık ki ne annemle babamın evliliği gibi bir evliliğim ne de yuvamızın direği babam gibi bir kocam oldu!
Evliliğimizin ilk zamanlarından itibaren sevdiğim adamın kendi başına buyruk yaşayan, eş kavramından, sadece evin işlerini yapan ve ona hizmet eden, dışarıda mükemmel bir evliliği uyandıracak bir kadını anladığı fark ettim. Ondan sonrası zaten sindirme politikası; hakaret, şiddet, aptal yerine konma ve aldatılma… Kadınlar her şeye, kocasının her türlü kabalığına, eziyetine, maddi ve manevi sömürüsüne dayanıyor da “aldatılma” deyince beyninden vurulmuşa dönüyor. Uzun yıllar gözüme sokarcasına aldattığına dair şüphelerim olmasına rağmen yakıştıramama, inkâr etme ve yuvası dağılmasın diye susma modunda yaşadım ta ki sinir sistemim altüst oluncaya kadar direndim, evliliğimi sürdürmek ve çocuğumu dağılmış bir ailede yetiştirmemek adına…
Evliliğimle birlikte ben de dağıldım ama o üzerine titrediğim dünya tatlısı oğlumun bana endişe dolu bakışları beni kendime getirdi! Ona bunu yapmaya hakkım yoktu! Dağılmış bir yuvanın çocuğuydu o ve benim gibi şanslı değildi; ama en azından dağılmış bir annenin çocuğu olmamalıydı, bunu ona yapmaya hakkım yoktu. Bu bana öyle bir güç verdi ki silkinip yeniden başladım hayatla mücadeleye… Şimdi çok şükür oğlumla benim kendimize ait mutlu bir yuvamız ve aile ocağımız var.