1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
812
Okunma
SAHİ ŞİMDİ BEN KİMİM?
AYAKKABI MI?
ŞAPKA MI?
Ben bu insanları anlayamıyorum.
Daha yürüyüp koşmasını, konuşup gülmesini öğrenmeden, birçok oyun öğrenmişler. Oyun öğrenip oynamak elbette zekâ işi. Elbette her oyun zekâyı geliştirir. Bu güzel. Çünkü herkes birbirine ayakkabı oluyor. Ayakkabı olmak öyle küçümsenek bir şey değil, iyi ki, toprak olmayıp ayakkabı oluyorlar. Ya bir de toprak olsalar valla canımızı bile alırlar.
İnsan bu ayakkabılardan birini ayağına giydini mi? Tüm özgürlüğü elinden gidiyor. Giyilen ayakkabı sizi, sizin istediğiniz yere değil, kendi isteyip dileği yere götürüp getiriyor. Bu bir ayakkabı oyunu, oynayan için az bir şey değl, öyle değil mi?
Belki de günümüz dünyasının en güzel oyunu. Ancak bu oyunun güzel olmayan bir yanı var. O da bu oynanan oyunu herkes öğrendi mi, işte o zaman bu oyunun tılsımı kaçıyor. Hiçkimse oynamayınca da herkes sıkılıyor. Herkes kaçıyor. Kaçıncaya kadar kiminin parmağı, kiminin ayağı şişiyor.
Kimilerinin de midesi dolup taşıyor. Başlar kaşınıp, oyun karıştırılıyor. Ayaklar baş, başlar ayak oluyor.
Akılsız başlar için hayatta oyun hiç bitmiyor. Artık insana, insan aklının ermesini bırakın. Artık insan aklına, insan işine şeytanın aklı ermiyor.
Her oyun içinde yeni bir oyun var. İnsanlar hiç sıkılmıyor. Halbu ki canları sıkılmış olsa, belki de kendi oyunlarını oynayıp daha çok mutlu olacaklar. Ama buna fırsat düşüp zaman kalmıyor ki, bu seferde bir şapka oyunu çıkarmışlar onu oynuyorlar.
Ayakkabı oynundan sıkılanların oynadığı bu şapka oyununda da asıl baş kendi olmasına rağmen, oyunun kuralı gereği bir başkasının başına bir çeşit şapka olabilmek, yani biri sizi ayaktan, diğeri de sizi başınızın üstüne koyduğu kendi şapkasıyla size oyun oynayıp dileği gibi yönlendirip yönetiyor.
Biri ayaklarınıza pranga vururken, bir diğeri aklınıza hükmederek tüm özgürlüğünüzü elinizden alıyor.
Birileri de diyor ki, a canım yönlendirse ne olurrr… Alsa ne olur. Diyor.
Zaten ben diyor, bu güne kadar ne ayağımı kullanıp dilediğim yere gittim diyor. Ne de aklımı kullanıp, başımın dediğini yaptım.
Başım ağrımasın diye, bu güne kadar ne yazık ki, hep başkalarının ayakkabısını giydim. Hep başkalarının şapkasını bir akıl gibi başıma aldım. O ayakkabı, o şapka beni nereye götürdüyse, ben hep oraya gittim.
Ömrüm boyu aklım başımda boş durdu. O güzelim ayakkıbılar, o renga renk şapkalar hep bana baş oldu.
Ben hep o ayakkabılar ile o şapkalar arasında sessiz sedasız kalan koca bir hayatı oynamayı unuttum. Hep ezildim. Hep yoruldum. Hep yok oldum.
Artık ne ayağıma ayakkabı olana, ne de artık başıma şapka olana güvenim, itimadım kaldı.
Çünkü kimi özgürlüğümü, kimi bu güne kadar kazandığım hak ve değelerimi, kimi de Tanrı’ın bana bahşedip verdiği tüm insanlığımı elimden aldı. Geri de bana ayakkabı ile şapkalar arasında yaşanmış bir hayattan başka bir şey kalmadı.
Artık ben, beni unuttum.
Sahi, şimdi ben kimim?
Ayakkabı mı?
Şapka mı?
30.03.2013
Cahit KARAÇ