2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
834
Okunma

Semptomları itibariyle aşk herhangi bir hastalığı andırabilir.. Hani , karın ağrısı , kulak çınlaması , kalp çarpıntısı , vs. vs. .....
Aşk adına sarf edilen ağır ve büyük sözler , aşkı betimlememize yardımcı olan ve dağarcığımızla sınırlı bulunan üzerine anlam yüklediğimiz kelimelerden ibaret.
DENGE..... İnsan, dünya ve kainat mutlak bir denge üzere var edilmiş.Türlü sebeplerden denge bozulduğunda hastalık , anarşi , kaos ile son bulmuş...
Aşk dengeyi bozuyor mu..? Hem evet , hem hayır..Aşkı algılamana , anlamana ve de anlamlandırmana bağlı. Pek çok şey söylendi , pek çok şey söyledim. Ama " AŞIK OLALIM VE BU DÜNYADAN GEÇELİM , HATTA GÖÇELİM " DEMEDİM... denge her zaman şart.
Ölümüne sevmek , çılgınca aşk...İnsanın ruhunda ve benliğinde tek başına yaşadığı yoğunluklu bir duygudur. Ölümüne seviyorum deyip kendimizi mi keselim.. ? Çılgınca aşığım deyip ortalığı kan revan mı eyleyelim..? Ya da içimize kapanıp melankolik bir deli mi olalım... ?
Aşk ve Sevgi... Yalnızca aksiyon etkisi yaratmışsa içimizde , hissettiklerimizin gerçekliğini bir kez daha sorgulamalıyız . Çünkü Aşk ve Sevgi , muhteşem bir öğretmendir.. Özellikle insan ilişkilerinde saygılı , hoş görülü ve dengeli olmayı öğretir..Kattıkları ve götürdükleri ile , yaşıyor olmanın , insan olmanın farklılığını , güzelliğini öğretir...İnsan kadrini ve kıymetini anlamamızı sağlar. İyi bir eğitmendir de .. Ruhları eğitir... Artık iş , insanın aşktan ne anladığına kalmış..Bana göre ciddi bir iş , çerçevesi de oldukça geniş..! Bizi karşı cinse duyduğumuz tutkulu aşktan farklı bir şekilde ama çok seven , bizim de onları aynı biçimde sevdiğimiz başka insanların varlığını yadsımak önce Yaratana , sonra kendimize ve onlara saygısızlık değil de nedir..?
Ayrıca AŞK olgunluk ister , sadakat ister , sabır , saygı ve nezaket ister...Kendine , sevgi ve saygısız, kendine sadakatsız ve nezaketsiz davranan kişinin aşk durumu , avantür bir aşk hikayesi olur her halde. Ve İnsanı müthiş bir denge ve sevgiyle halk edene de büyük saygısızlık...
Biz şöyle yapıyoruz :çalışıyoruz , işimizi gücümüzü ,gündelik mesaimizi yani rutinlerimizi idame ettiriyoruz... Dostlarla ve yakınlarımızla vakit geçiriyor , ortak yaşanılması gerekenleri ve hayatın getirdiklerini paylaşıyoruz.Kederler, sevinçler her ne ise...Ama aklımızın ve gönlümüzün bir köşesinde hep ama hep taşıyoruz , yaşıyoruz ve seviyoruz .Kendimize de zaman ayırıyoruz . Sevinçlerimizi , üzünçlerimizi ve yalnız yaşanması gerekenleri.. Duygularımızı taşırıyoruz , coşuyoruz , yazıyoruz , çiziyoruz , çalıyoruz , söylüyoruz , özlüyoruz , serzeniyoruz... ağlıyoruz da..İNSANIZ...Ama bu bizi dünyadan koparmıyor...UMUTLANIYORUZ...Umudumuzdan besleniyoruz...Belki de ROMAN yazıyoruz , farkına varmadan ya da ESKİ bir romana denk düşüyor bütün bunlar... Ne gam...Yalnızca direksiyona kurulup 120 basmak yetmez..Motorundan da anlamalısın, sesini tanımalısın.. Hatta arasıra yıkayıp sağını solunu kurcalamalısın ki; BENİM DİYEBİLECEĞİN bir araban olsun..( teşbihte hata olmaz..)
Hayatın gerçeklerini kanıksıyoruz . Doğum, hastalık, ölüm... gibi.... AŞK gibi....Var olan var dır,..yok olanın var olmayacağı gibi....Her haliyle hayatı yaşamayı ve durdurmamayı ; buna hakkımız olmadığını öğrendik , her kes gibi...
" Hamdım, piştim, oldum...! "elbette olmaya binlerce fırın gerek, hala pişiyoruz....
Bilmem, anlata bildik mi....?
SELDA İYİEKMEKÇİ..