4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
912
Okunma
Otobüs camına yapışan parmaklarımı zorlukla çekip dizlerimin üstüne koydum.
Birkaç saniyelik buluşmanın ve vedanın ağırlığıyla koltuğa yasladım başımı.
Derin bir uykuya dalasım vardı da; dalarsam geri dönemezmişim gibi bir hisle tutuyordum kendimi.
Yerçekimi her yanımı esir aldı. Bir el başımdan aşağı bastırıyor, bastırıyordu. Direndim. Direniyordum.
Zordu, yorucuydu. Aniden vazgeçtim savaşmaktan. Kaybolur gibi bir hisle kendimden geçtim.
Kendime geldiğimde yanıma oturmuş yüzüme bakıyordun. Hayır seyrediyordun. İçime dolan sıcaklığının tadını çıkardım bir süre. Sonra sordum:
-Niye gittin?
Huzursuzca kıpırdandın olduğun yerde. Gülüşün dondu ağzında. Yüzünden bir bulut geçti. Gözlerin otobüs camına kilitlenmişti. Sanki cevap orada yazılıydı da okumayı unutmuştun. Bulabilir miyim umuduyla aynı yöne çevirdim kafamı. Reklam panolarını evler, evleri benzin istasyonları izledi. Issız bir adaya düşseydiniz, yanınıza alacağınız üç şey ne olurdu sorusu takıldı aklıma münasebetsizce. Üç şeye gerek yok dedim içimden.
-Ne, diye sordun.
Demek ki sesli düşünmüştüm.
-O dediğin adaya gelirdim seninle, dedim. Anlamadın. Hatırlamadın. Oysa hafızanla övünürdün hep. Söylediklerini noktasına, virgülüne kadar aklıma yazdım; istediğin yerden sor derdin.
Sordum.
Hatırlamadın.
-Niye gittin, dedim tekrar.
-Şimdi burdayım, dedin.
-Çok bekledim, dedim. Geciktin.
-Ben de çok bekledim, deyip elini saçıma doladın.
-Beyazladığını söylemiştim.
-Benim ki de beyazladı, olsun.
-Ama sen erkeksin, sana fark etmez.
Elini ensene götürdün. Kolunun kalkmasıyla kafanın tepesinden çıkmakta olan yüzünü görünce gözlerimi kapadım. Dehşetle yerimden fırlayıp çığlık çığlığa bağırmaya başladım.
Bir ölüm sessizliği sardı etrafı.
Düşüyordum.
Düşüyordum ve gözümü açmaya korkuyordum.
Omzumdan kuvvetlice tutup kendine bakmaya zorladın beni. İstemiyordum.
-Korkma, dedin.
-Ama korkuyorum.
-Ama yüzleşmelisin.
Son sözünden sonra otobüs sarsılmaya başladı.Işıklar söndü.Sanki yüreğimdeki sarsıntı sirayet etmişti her şeye.Kulağımdaki uğultuyla tekrar kendimden geçtim.
Uyandığımda bir hastane odasında yatıyordum.Beyaz önlükleriyle dağ gibi önümde duran iki doktorun fısıldaşmalarına kulak kesildim.Arkaları dönük olduğundan yüzlerini göremiyordum ama seslerinden ve duruşlarından genç oldukları belliydi. Günlük olağan şeylerden konuşuyorlardı. Kısa kısa öksürüp bana bakmalarını sağladım.
Olamazdı. Olmamalıydı.
Sendin.
Yüzüme gülümseyerek bakıp ‘’hastamız bugün nasıllar?’’ dedin. Dalga geçiyor olmalıydın. Bu sendin ve ben de bendim işte. Diğer doktor odadan çıkıp bizi yalnız bıraktı.
-Maskeni çıkar, dedim.
-Ateşiniz düşmemiş olmalı, dedin.
Hızla yataktan doğrulup elimi ensene götürdüm. Aniden ciddileştin ve yabancı bir bakışla benden uzaklaştın.Şiddetli bir kapı çarpması…
Yine otobüsteyim.
-Bakmak istemediğimi söyledim.
-Ben de bakman gerektiğini!
-Beni korkutuyorsun.
-Ben de korkuyorum.
İstemeye istemeye kafamı kaldırdım. Koltukta oturan bir çocuktu. Çok güzel bir çocuk.
Meraklı gözlerini gözlerime dikmişti.
Bu kadarı fazlaydı. Delilikti.Aklıma gelen ihtimali savuşturup birkaç dua okumaya çalıştım.
Anlamış gibi muzırca gülümsedi.
Birden rahatladım masumiyetinin karşısında.Bir çocuktan korkmak için gerçekten delirmiş olmalıydım.