15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1994
Okunma

Herkesin bir dostu vardır muhakkak. Benim de bunca kalabalığın arasında sohbetini özlediğim ender insanlardan birisi Ökkeş Öztürk. Kendisini tanımam yanlış hatırlamıyorsam Bin dokuz yüz doksan altı yılında oldu.
ANSAN’da bir etkinlikte herkese söz hakkı verildiği sırada, kalktı ayağa; kendine özgü ses tonuyla bangır bangır bir şiir okudu, Orhan Veli tarzında, anlam ve duygu yüklü, yalın bir dili vardı...
Nice akşamları beraber paylaştık.Matematik öğretmeniymiş bir zamanlar. Acımasız tokatlar yemiş hayattan. İki oğlu var, ikisi de Antalya’da. küçük oğlu evli, annesiyle bir aradalar. Anne baba yıllardır ayrı. Ayrılık acısını bırakalım, bu insanın güzelliğine bakalım şimdi. Bir araya geldik mi, oturmamız kalkmamız şiir gibidir. Şiir okur türkü çalar söyleriz...
Bizim de işte böyle küçük bir dergahımız var, kendine özgü; biz Ferhat, o Şirin...
Üçü beşi aramayız aramızda, kimin parası varsa gider bir şeyler getirir. Besler bu dostluk bizi, çoğalır sevgimiz. Derinleştikçe muhabbet, örsünde dövülen demir gibi renk değiştirir dilimiz, güle döner, gülden küle, kimin acısı çoksa, söz ondan daha erken döküle!
Sen bu acıların neresindesin / Gel de harmanını sen benden öğren / Ateşi söndüren su mu yürek mi
gel de dermanını sen benden öğren...
Dostlarım derdini bana bıraksın / Yanayım gözümden sana nur aksın / Geçti aylar yıllar benden ıraksın / Karman çormanını gel benden öğren...
deyiveririm de ben, bir türkü sökülür gelir hayat hikayemizden...
Buna benzemez ne sözler çıktı ikimizden. Şiirin yaşanıp da fark edilemediği yerinde, hangimiz alırsa kağıdı kalemi, başlar yazmaya aniden, türkülerin doğuşu sabaha karşı gün gibidir. Bu değerli arkadaşım son derece münzevi bir yaşam sürer, emekli maaşıyla geçinmeye çalışır durur. Oğullarını çok sever. Canını verecek neredeyse onlar için. Zeki adamdır, bilge kişiliği vardır. Gel gör ki hayat boğar böyle bizi, o güzelim şairlerimizi.
Nereden aklıma geldi birden; KARACAOĞLAN ÇIKIP GELSE MEZARINDAN, acaba devlet ona maaş bağlar mıydı? ’’Git haydi yurt dışına, türkülerimizi orada da dillendir. Sazımız sözümüz bilinsin. Hakkımızdaki kötü imaj silinsin!’’ der miydi akıllı bir Kültür Bakanı çıkıp da? Tabi ki derse sayın bakanımız; KARACAOĞLAN’LARI DİRİLTMEYE GEREK YOK; ONLAR ZATEN VAR, ARAMIZDA YAŞIYORLAR, YALNIZ SİZ GÖRMÜYORSUNUZ...
Sonlarken Ökkeş Öztürk dostumun bir şiiriyle veda etmek istiyorum sizlere:
YOZGATLI SATILMIŞ:
Üzülme Yozgat’lı satılmış / üç bin yıl önce / Roma’da, Kahire’de,Babil’de/
ayaklarında pranga, boyunlarında zincir / köle diye satılmamış mı insanlar / satılmış.
Uzaklara gitme / başlık parası niyetine / köy odalarında / kadınlarımız kızlarımız / satılmamış mı Satılmış?!
Satılmışlar işbaşında Satılmış / elli yıl önce başlamış bu satış / bir kaç dolar / bir kaç dozer / bir kaç kepçeye / bir avuç süt tozuna / Marshall yardımı diye / minicik yavrularımız / satılmadı mı Satılmış?
Ülkemde her şey satılık / satıyorlar parsel parsel / karış karış / alıcı çıkarsa bizi de satacaklar / ne onur kalmış ne vakar...
Satılmış, / yamanmış senin anan yaman / akıllı kadınmış / Satmasınlar diye seni de / Satılmış koymuş adını anan!...
Bu değerli dostumun bilgisayarı yok, ben derdine meram oldum biraz.
Tüm dostlara saygılarımla.
Şaban AKTAŞ