12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1773
Okunma
Okullar şubat tatiline gireli bir hafta olmuştu. Sami Hoca ile eşi, sabah kahvaltısından sonra koyu bir sohbete dalmışlardı. Sami Hocanın eşi de kendisi gibi öğretmendi ve emekli olalı birkaç yıl olmuştu.
Karısı, oturduğu divanda yana dönüp pencereden dağlara doğru baktı, derin bir iç çekti.
—Keşke bir arabamız olsaydı da şu güzelim tatilin tadını çıkarsaydık. Emekli oldum da ne oldu? Bütün gün evde pinekliyorum. Sözde çalışırken yapamadıklarımı emekli olunca yapacaktım.
Sami hoca, sıkılınca hep yaptığı gibi, kırlaşmaya yüz tutmuş saçlarının arasına iki elinin parmaklarını sokup alnından arkaya doğru sıvazladı. Bu hareketi tik halini almıştı ve saçları hep geride taralı gibi duruyordu.
—E, yap karıcığım, sana engel mi var.
—Engel yok elbet ama şöyle çıkıp gezecek bir araba da yok. Hem araba olsa ne olacak, sen olmadıktan sonra.
Sami Hoca bir şey anlamamış gibi hayretle karısına döndü;
—Nasıl yokum karıcığım, daha ölmedim şükür.
—Hay ağzından yel alsın! Kim dedi sana öldün diye. Ben demek istemiştim ki, bu yılsonu emekli olsan.
Emekli olma fikrini hiç düşünmemişti Sami hoca. Bir süre karısına baktı ve söyleyeceği bir şey yokmuş gibi sustu. Karısı;
—Ya Sami, bir kere de beni dinlesen. Evimizin borcu bitmek üzere, oğlan da üniversitede okuyor. Ya biz ne zaman hayatımızı yaşayacağız Allah aşkına!
Sami Hoca, bir kez daha saçlarını sıvazladı ve karısına döndü.
—Valla haklısın be hanım, ben bu yıl emekliliğimi isteyeyim. Tazminatımla da bir araba alalım. Sonra sıkı dursun Türkiye, istediğin yere gideriz. Dedi.
Yılsonunda Sami Hoca emekli oldu. Tazminatının bir kısmıyla çok pahalı olmayan bir araba, arabaya da şöyle cafcaflı bir teyp aldı. Gezerken müzik dinlemek iyi olur diye düşünmüştü. Garajları olmadığı için evlerinin önündeki kaldırıma park etmişlerdi arabayı.
Artık geziye çıkmak için hiçbir eksikleri kalmamıştı. O sabah Sami Hoca, kahvaltıya sıcak ekmek almak için evden çıkıyordu ki şöyle yan gözle arabaya bir baktı. O da ne! Arabadaki teybin yerinde yeller esiyor, kocaman bir boşluk. Şaşkınlıktan gözleri fal taşı gibi açılırken elleri yine saçlarını tarıyordu. Ekmek almayı falan unutup yukarı eve çıktı. Karısı, Sami Hocayı ekmeksiz ve şaşkın görünce;
—Hayrola, ne bu hal?
—Ne olacak, arabanın teybini dün aldık, bugün çalınmış!
Karısı, Sami Hoca kadar şaşırmadı, daha soğukkanlıydı. Biraz düşündü.
—Aman canım, cana geleceğine mala gelsin. Üzülme! Hem bizim araba yeni, sigortası falan her bir şeyi de tamam. Önce bir kahvaltımızı edelim, sonra sakin kafayla sigortacıya git durumu anlat. Her şeyin bir çaresi vardır kocacığım, ölüme çare yok! Dedi. Sami Hoca, biraz düşündü. Karısı haklıydı. Kahvaltıdan sonra sigortacıya gidip durumu enine boyuna anlattı. Sigortacı;
—Hocam, anlattığına göre arabanın camları sağlam, kapıları da kapalı. Bu durumda sigorta işi biraz zor da yine de sana bir akıl vereceğim. Sen şimdi doğruca karakola git ve Komiser Kemal’i bul. Ona, beni sigortacı Mustafa yolladı de, gerisini o halleder.
Sami Hoca, sigortacıya teşekkür edip karakolun yolunu tuttu. Karakolda, Komiser Kemal’i bulup durumu ona da etraflıca anlattı. Komiser Kemal;
—Bak şimdi hocam, öncelikle geçmiş olsun. Sen şimdi doğruca Seyran Tepe Mahallesindeki İğdeli Kahveye git. Orada İdris Efendiyi bul ve beni Komiser Kemal yolladı de, o senin sorunu halleder.
Sami Hoca, Seyran Tepe ve İğdeli Kahve sözünü duyunca önce bir irkildi. Sonra yine saçlarını taradı.
—Aman Komiserim! Ben o mahalleden de, o kahveden de korkarım. Orası belalı insanlarla doludur bilmez misin?
—Bilmem mi, bildiğim için yolluyorum zaten. Sen hiç korkma. Komiser Kemal yolladı de, gerisine karışma!
Sami Hoca, isteksizce yerinden kalkıp İğdeli Kahvenin yolunu tuttu. Korkuyla karışık ürküntüyü aynı anda yaşarken kahveden içeri girdi. Eli yüzü, giyimi kuşamı düzgün bir tip içeri girdi diye bütün gözler Sami Hocanın üzerine kilitlendi. Sami Hoca titrek bir sesle.
—Ben, İdris Efendiyi arıyorum, dedi. Kahvenin en köşesindeki masadan biri kalkıp Sami Hocaya doğru yürüdü.
—Ne yapacaksın İdris’i babalık?
Sami Hoca, yine aynı ürkeklikle kendisini Komiser Kemal’in yolladığını ve başına gelenleri anlattı. Karşısındaki pala bıyıklı kişi, Komiser Kemal sözünü duyunca Sami Hocanın omzuna kuvvetli bir şaplak vurup;
—Ooo hocam, biz öğretmenleri çok severiz! Hele bi geç otur, bi çayımızı, kahvemizi iç! Dedi ve Sami Hocanın itirazına aldırış etmeden onu kollarından tutup hemen yanındaki sandalyeye oturttu. Çaylar, kahveler Sami hoca istemese de dolu gelip boş gitti. Sami Hocanın biraz sakinleştiğine karar veren İdris Efendi, onun koluna girip kahveden birlikte çıktılar. Dar sokaklardan geçip virane bir evin önünde durdular. İçeriye girip girmemek arasında gelgitler yaşayan Sami Hocanın daha fazla düşünmesine fırsat vermeyen İdris Efendi, Sami Hocayı adeta sürükleyerek içeri çekti. Köhne evin giriş kapısı salona açılıyordu. Salona bakan iki kapı daha vardı. Kapının birini açan İdris Efendi, Sami Hocayı da beraberinde çekmeye devam ediyordu. Bu odada kocaman bir yüklük vardı. Yüklüğü açan İdris Efendi;
—İşte Hocam, bütün teypler burada, sen birini seç al. Beğendiğini al ha, biz öğretmenleri severiz. Hem bir değil, iki al.
Açılan yüklüğe şaşkın şaşkın bakan Sami Hoca, sanki köhne bir evde değil, elektronik eşya satan bir mağazada gibi hissetti kendini bir anda. Yüklük ağzına kadar ter türlü elektronik eşyayla doluydu ve hepsi de yepyeniydi. İdris Efendinin omzuna vurduğu şaplakla kendine geldi Sami Hoca.
—Hocam, kendi teybini boşuna arama, seninkini burada bulamazsın, bunların sahibini de burada bulamazsın. Bi çeşit değiş tokuş işte. Anla. Hadi hocam, seç birkaç teyp!
Sami Hoca, yüklüğe yukardan aşağıya, aşağıdan yukarıya dikkatlice göz gezdirmesine rağmen kendi teybini bulamadı. Bulamayacağını da İdris Efendi söylemişti zaten. Bir tanesine titreyen elleriyle uzandı ama alamadı. Almaya içi el vermedi, çünkü teyp ona ait değildi. Sinirli sinirli kapıya yöneldi, tam çıkacaklarken İdris Efendi;
—Hocam, sen de oğlan var mı oğlan! ?
—Var. Üniversitede okuyor. Dedi yutkunarak. İdris, Sami Hocanın kolundan tutup odanın arka bahçesine açılan dar kapısından çıkardı. Bahçenin üzeri derme çatma bir çatıyla kapatılmış, içersi motosiklet ve bisikletlerle doluydu. Hem de çiziği bile olmayan yepyeni motosikletler.
—Seç hocam seç! Madem teybi beğenmedin bir motosiklet bari al. Oğlana hediyemiz olsun, biz öğretmenleri severiz!
Sami Hoca şaşkın, ne diyeceğini şaşırmış vaziyette saçlarını tarama ihtiyacı duydu. Bilinç dışı elleri saçlarına giderken adımları geri geri gidiyordu.
—Vay benim emeklerim vay! Vay benim ülkemin geldiği durum vay!
Diye diye sokaklarda deli gibi koştu.
18.02.2013/ Emine UYSAL