Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Âsûde-68
Âsûde-68

BİR HAYAT ÖYKÜSÜ

Yorum

BİR HAYAT ÖYKÜSÜ

5

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1573

Okunma

BİR HAYAT ÖYKÜSÜ


Kimi hayatlar, başkalarının kararlarına sığdırılamayacak kadar kırılgandır.

Bazen düşünüyorum da; ben mi yanılıyorum, yoksa bu memleketin örf ve adetleri mi insanın kaderini elinden alıyor, bilemiyorum.
Anadolu’nun nice yerinde hâlâ evlilik kararları, evlenecek kişilere değil de; anneye, babaya ya da aile büyüklerine bırakılıyor.
Sözde “büyükler en iyisini bilir”.
Oysa çoğu zaman bu kararlar, küçük bir ömrün en büyük yanlışına dönüşüyor.

“Nikahta keramet vardır.”
Evet, vardır belki.
Ama en büyük keramet, iki kalbin birbirini sevmesiyle olur.
Sevginin olmadığı bir evlilik, içi boş bir sandıktır; dışı süslü görünse de içinde yalnızlık, sessizlik ve tükenmişlik yankılanır.

Hastane Duvarlarında Saklı Hayatlar

Bir sağlık sorunum nedeniyle yirmi gün hastanede kaldım.
O duvarların arasında dertleştiğim her insan, bir başka hayal kırıklığının hikâyesini anlatıyordu.
Kimisi “çocuklarım için sustum”, kimisi “elin diline düşmeyeyim” diye bunca yıl katlandım, diyordu.
Hepsi aynı zincirin halkasıydı: dayatılmış zoraki hayatlar.

Erkekler bu konuda biraz daha şanslı; en azından itiraz edebiliyorlar.
Kadınlarsa sessiz, çünkü elleri kolları bağlı.
Ya kocasının eline, ya babasının merhametine bakmak zorundalar.
Bir çoğu kendi hayatlarının seyirci.

Bu nasıl bir anlayıştır?
Bir ömür aynı yastığa baş koyacak kişilere neden sorulmaz.
Sevgi, bir gönül işidir; başkasının aklıyla kurulmaz.
Ve istenmeden yapılan evliliklerin sonu hep hüsranla bitiyor.
Kimi ayrılıkla noktayı koyuyor, kimi sessizce içten
içe tükeniyor.

Tıpkı Zehra gibi…

Zehra, İstanbul kültürüyle büyümüş bir kız çocuğu.
Küçük yaşta zekâsıyla öğretmeninin dikkatini çekmiş.
Öğretmeni, babasına gidip “Bu kızın geleceği parlak, mutlaka okutalım.” demiş.
Ama babası, “Kız çocuğu bu kadar okuduğu yeter.” diyerek onu okuldan alıp, çocuk yaşta üç yüz lira başlık parası karşılığında, sağır ve dilsiz bir adama eş olarak vermiş.

O gün, Zehra’nın kader defteri başkalarının eliyle yazılmıştı.
İstemediği biriyle zorla evlenmiş. üç çocuk dünyaya getirmiş, evlilik hayatında hiç bir zaman mutlu olamamış.
Eşinin ailesi “Ya biri aklını çalarsa?” korkusuyla onu adeta esir edip, hiç kimseyle görüştürmemişler.
Zehra’nın gözleri yıllar içinde solmuş; sesi, içe çekilmiş etrafa kendini kapatmış. Ve sonunda sağır ve dilsiz olan eşinden ayrılarak, çocuklarını da yanına alıp tekar ailesinin yanına dönmeye karar vermiş. bir süre sonra Zehra’nın beyninde tümör çıkmış.
Bir kez ameliyat olmuş. bir müddet iyileşmiş fakat hastalık sonra tekrar nüksetmiş. Bu defa doktorlar, “Ya masada kalır, ya da felç olur.” demişler.
Zehra’nın gözlerinde artık korkudan çok yorgunluk vardı.

Çocuklarının velayeti ona verilmişti, ama hastalığı ağırlaşınca iki çocuğu babalarıyla kalıyordu.
Zehra, 19 yaşındaki büyük oğlu ile hastane köşelerinde yaşam mücadelesi veriyor şimdi.
Bir yanda yaşamla ölüm arasında gidip gelen bir anne, diğer yanda çaresiz bir evlat...
Delikanlı, annesinin gözlerine umutla bakıyor.
Sanki “Dayan anne, ben buradayım.” der gibi.

Zehra bazen kendinde olmuyor, bazen geçmişe dalıyor.
Ağzından çıkan ve sık sık tekrar ettiği tek cümle:

“Off baba, yaktın beni baba , Sana hakkımı helal etmeyeceğim.”

Beynindeki tümör sinir damarlarına baskı yaptığı için bazen ne söylediğini bilmiyordu, bazen her şeyi unutuyor.
Ama o cümleyi hiç unutmuyordu.
O cümlede, hem öfke, hem kırgınlık, hem de yarım kalmış bir çocukluk vardı.

Zehra’nın hikâyesi beni çok etkiledi.
Ama onunla bitmiyor bu acı tablo.
Çünkü bu ülkede hâlâ binlerce Zehra var.
Sesini duymadığımız, çilesini bilmediğimiz, yaşarken diri diri gömülen binlerce kadın…
“Biz senin iyiliğini düşündük.” diyerek, susturulan binlerce kader…

Ana-baba kurbanı olmuş evlatlar, “kader” deyip razı oldukları enkaz gibi hayatlar…
Kimi hastane köşelerinde ömür tüketiyor, kimi bir yastığa mahkûm ediliyor.
Ve sonunda herkes aynı sessizliği paylaşıyor:
Birinin kararıyla yaşamak zorunda bırakılmış bir ömür.

Toplum olarak unuttuğumuz bir şey var:
Kader, başkalarının değil, insanın kendi iradesiyle şekillenir.
Bir insanın hayatı, bir başkasının “doğru”suna sığmaz.

Selam ve dua ile,
Asûde Fatma Erbaş

Not: Bu hayat öyküsü için kişilerden izin alınmıştır.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bir hayat öyküsü Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir hayat öyküsü yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR HAYAT ÖYKÜSÜ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
haşim kalender
haşim kalender, @hasimkalender
13.6.2008 20:55:10
Bu konuda çeliştiğimiz yerler var siz ve sizin gibi çok şairde ana baba olma yaşında ve olmuşlardır yani hepimizin oğlu kızı var Allah acılarını göstermesni.. yine anadoluda onüç yaşında evlenen evlendirilen kızlarımızda var şimsi sorsam onüç yaşındaki kız hayatının kararını nasıl verir hep genç olduk hep o köprüleri geçtik ana baba bu gün dışarı bırakılmışdurumda evliliklerde gençliğin hızlı kanına bırakılmış bazı şeyler ve onlara sadece evet deme hakkı kalmış ve bakıyorsun hergün çeşit çeşit ayrılıklar eziyetler aile içi şiddetler. . ben anadoluda kızların babası tarafından evlendirildiğine değilde onların mal gibi satılmallarına karşıyım her ne kadarda azalsada hal var takas ederek yada madde karşılığı çocuk yaşta katleden babayım sanan kendinden habersizler dışarı ben babalar için diyorum sizde anasınız evladınızın parmağı için kolunuzu vermezmisiniz verirsiniz ve tereddüt bile etmem çünkü bende babayım . şimdi sorsam on beş onaltı yaşlı birimi daha iyi düşünür yoksa kırk kırkbeş yaşlı bir insanmı akıl ayrı şey belki gençlik daha akıllıdır ama hayat dersleri eksiktir . Ana baba elbette ölçer layıkımı değlmi nelere dikkat edilmelidir neler olmalıdır ha elbette sonuçta erkek yada kız onların görüşleri alınmalı ve olnarın onaylarıyla olmalıdır diye düşünüyorum yazınıza fikrinize saygı duyuyorum kaleminiz daim olsun..
derya58
derya58, @derya58
28.5.2008 13:53:42
ablam ne kadar guzel anlatmısın bence ornek bı yazı olmus bu sayede belkıde bırcok genc kızlarımız cahıllıkle zorla evlendırılmeyeceklerdır yuregıne saglık allahım cok sukur sana altın kalplı bu ınsanı tanıdıgım ıcın
SinanKARAKAŞ
SinanKARAKAŞ, @sinankarakas
25.3.2008 11:31:44
Dediğiniz tamamen doğru,İslam değil onlara bunu yaptıran,cehaletleridir ataerkil aile yaşantısının oluşturduğu törelerdir.Töreler İslama uygun olduğu sürece yaşatılır,uygun olmadığında islami bilince erişmiş toplumlarda o törelerin çöpe atılması gerekir.Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim bu günkü anlamda flört te sağlıklı bir sonuç vermiyor,bugünkü boşananların büyük bölümü de flörtle yapılan evliliklerdedir.Zira evlecek insanlar flörtte yapsalar hep ay gibi bir taraflarını gizlerler,hep bir tarafları karanlıkta kalır.Evlendiklerinde de o karanlık yüzleri ortaya çıkar ve toz duman olur.Bekarken karşı cinsten yaralanma dürtüsü daha fazladır ve bazı davranışlar görmezden gelinir,ama evlendiğinde artık hanımı olduğundan vay senmisin böyle davranan artık benim karımsın böyle davranamazsın teraneleriyle huzursuzluklar başlar.Biraz uzattım galiba saygı ve selamlarımla
yılmazYANARDAĞ
yılmazYANARDAĞ, @yilmazyanardag
14.3.2008 18:32:16
bir insanlık dramı,doğuda bir kadının anatomisi,cehaletin,eğitimsizliğin kurbanları olan toplumlarda en çok zarar gören kadınların hayat hikayesi.
ben de doğuluyum.ama yanlışa doğru diyecek kadar özürlü değilim.kadınlara bu dayatma YANLIŞTIR,İNSANLIK DIŞIDIR,ONURSUZLUKTUR...
sizi böyle bir konuyu ele aldığınızdan dolayı kutluyorum.
AYRICA:
bu hikayeyi okuyunca aklıma bişey geldi.bu tür mağdur durumda olan kadınları koruma ve ve onlara ekonomik destek sağlamak adına bir dernek varmı bilmiyorum eğer yoksa, başta ben olmaz üzere size ve burdaki tüm duyarlı yüreklere böyle bir dernek kurma çağrısında bulunuyorum..
bunun detayları ve açılımı için konuşulabilinir diye düşünüyorum....
selam ve sevgiler......
emre_onbey
emre_onbey, @emre-onbey
11.3.2008 11:10:50
Bu nasıl bir zihniyet,neden evlenip bir yastığa baş koyacak insanlara sorulmuyor ?
Neden önce sevgi denilmiyor? Sevmek bir gönül işidir,başkalarına danışmak olur mu?
İstenmeyen evliliklerin sonu olur mu ? Olmuyor..
işte bazıları istemeden yaptığı evliliğe ayrılarak son veriyor.
Bazılarıda psikolojisini bozarak ortada kalıyor...
Tıpkı ZEHRA gibi...

yüreğime dokundu her kelime; ne diyebilirim ki herşeyin başı sağlık diyoruz, ama sevdiğimiz yoksa sağlığı ne yapalımda demiyor muyuz ki...

güzel günler hep var olsun...sevgi için....dostça...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL