16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2337
Okunma

Merhaba Sevdam!
Sana mektup yazmayalı hayli zaman oldu biliyorum. Hatırlar mısın? İlk mektubumu, karlı bir günde yazmıştım. İşte, bugün de öyle bir gün…
Akşamın alacakaranlığında pencereyi açıp dışarıya baktım. Sıkıntı! İlk gözüme ilişen, komşunun çatısındaki yarısı erimiş karlardı. İçimi hüzün kapladı. balkona çıktım.
Üşüdüm…
Beni bu denli üşüten, çatılardaki kar mıydı? Yoksa yüreğimdeki katmanlaşan buz kalıplarımıydı? Neydi sevdam, söylesene neydi? Yok değil mi cevabın, benim de yok…
Akşam ayazının keskinleştirdiği balkon demirlerine tutunup dağlara bakıyorum. Ta uzaklarda yanıp sönen birkaç ışıktan başka bir şey göremiyorum. Havada sert bir ayaz… Dünkü yağan karı dondurmakla meşgul. Ellerim balkon demirine yapıştı, hissetmiyorum. Ben şuan dağların ardına bakıyorum; ne göreceksem karanlıkta!
Artık hayal de kuramıyorum biliyor musun? Kuramıyorum işte! İçinde senle ben olmadıktan sonra, neyleyim hayali, neyleyim dağları; ama yine bakıyorum işte…
Ne kadar o halde kaldığımı bilmiyorum, sertçe esen rüzgârın yüzümü yalamasıyla kendime geliyorum. Yüzümü, neredeyse hissetmeyeceğim soğuktan. Ya ellerim, onlar balkon demirine yapışmış sanki. Neden sıkı sıkı tuttum ki bu soğuk demirleri? Az önce hayal kuramıyorum demiştim ama inanma! Aslında böyle dalıp gittiğim anlarda tuttuğum her nesne, senin ellerin oluyor sadece.
Sevdam, hani seninle bir gezintiye çıkmıştık hatırlıyor musun? İki çılgın, en büyük aşkı arayacaktık. Nerede bulabiliriz en büyük aşkı diye sorduğumuzda birbirimize. Yakınlardaki bir harabe gelmişti aklımıza. Harabeye gittiğimiz de, her taşın altına bakmıştık üşenmeden ama yoktu. O an bizim aşkımızdan büyük başka bir aşk daha yoktu!
El ele bir kuytuya çekilip, birbirimizi seyretmiştik dakikalarca. Kaç kez yüzüme eğilmiştin, dudaklarımdan öpmek için ama sadece nefesini yüzümde hissetmiştim. Öpmemiştin, öpememiştin. Yüzüme her eğildiğinde, alnıma düşen birkaç tel saçı parmaklarına takıp kaldırmıştın hep bir şeyler yapmış olmak için. Gülümseyerek yüzüme bakıp, ellerimi dudaklarına götürmüş, “Bu elleri bırakırsam namerdim” demiştin.
Sevdam, şimdi dönüp geriye bakıyorum da üşüyen ellerime bir de, avuçlarıma. Ne var biliyor musun? O, namerdin, merdi gitmiş, “na”sı kalmış gibi ama ben inanmıyorum. Evet, sevdam, evet! Ben senin namert olduğuna inanmıyorum. Bir gün çıkıp geleceksin o uzak dağların ardından, ben yine kaybolacağım o deniz gözlerinin içinde. Belki bir tura çıkarız ne dersin. Hem de tekneyle. Deniz sen, sal, ben olunca, neden olmasın değil mi?
22.12.2012 Emine UYSAL