Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Ahmet Bektaş
Ahmet Bektaş

Afrodizyak

Yorum

Afrodizyak

6

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

700

Okunma

Afrodizyak

Afrodizyak

Çıplak yazıyorum, namahrem olanlar okumasın!

Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş
Bürhan aradım aslıma, aslım bana bürhan imiş. Niyazi Mısri

Tüm dertlerin dermanı da derdin içinde saklıdır. Hariçte aramak boşuna debelenmektir.
Derman derdin içinde...

Önce kulaktan duyma bir temel fıkrasıyla başlamak isterim. Temel Amerika’ya gider, alışveriş merkezinin lokantasında beraberindekiler garsondan "Hot Dog" isteyince o da aynını ister! Garson siparişi getirmeye gittiğinde bir ara fısıltıyla yanındakine "Hot Dog" un İngilizce’de ne anlama geldiğini sorar. Adam "Sıcak Köpek" diye cevap verir. Temel bozuntuya vermez. Derken yemekler gelir; Temel tabağındaki sosisi görünce "Bendeki şansa bak, köpeğin en biçimsiz yeri bana düşmüş" der.

Bir kıssa daha anlatıp "Boynuz" konusuna geleceğim.
Hasan Sezâî Efendi zamanında, eşkıyaların kötü yola düşürüp içkilerine meze yaptıkları zavallı bir kadın varmış. Kadın tövbe edip dergaha sığınmış. Eğlence olarak kullandıkları kadının ellerinden gitmesine kızan adamlar dergahın kapısına geyik boynuzu asarlar! Herkes öfkelenir ama Hasan Sezai boynuzun saklanmasını, sonra çok işe yarayacağını söyler. Dedikodular zirve yapar. Hoca "Orta malı kadını himayesine aldı" gibi laflar ederler, hazret sabreder... Halk arasında bir çeşit uyuz hastalığı yayılır. Hasan Sezâî hakkında kim iftirâ ve dedikodu etmiş ve kim dedikoduları kabûl etmiş ise, bu hastalığa yakalanır. Halk çaresizlik içinde kıvranırken; hazrete baş vururlar! Hazret dergahın kapısına asılan boynuzun öğütülüp tozunun hastaların banyo suyuna katılmasını söyler. Böylece iyileşen herkes hatâsını anlayıp, yaptıkları iftirâ ve dedikodulara pişman olur.


Hikayede asıl boynuzlar, zavallı kadını eşkıyalardan kurtarmak için hiçbir çaba sarf etmeyen ama hoca kurtarınca hocanın dedikodusunu yapanlardır. Bunlara ben (babamın tabiridir) “Boynuzu kırıklar” diyorum. Boynuzu kırıkların çoğu “Namuslu, saygın” kişileri oynarlar! Zalimlere güçleri yetmez veya zalimlerden yemlendikleri için sesleri çıkmaz ama zavallı birini yakalarlarsa da acımasızca dilleriyle saldırırlar!
İsa’nın kıssasını duymuşsunuzdur; “İlk taşı günahsız olanınız atsın.” Diyerek fahişelikle suçlanan Maria Magdelena (Meryem) ’yı kurtarmıştır.


Boynuzu kırıkların aslında boynuzları o kadar gelişmiştir ki ya bir yere çarpıp kırılmıştır ya da olgunlaştığından düşmüştür! Bu nedenle boynuzsuz görünürler, yoksa boynuzun hasını taşırlar! Boynuzsuz göründüklerinden halk arasında boynuzlular kadar kötü görülmezler! Oysa boynuzluların her şeyi ortadadır, gizli, aldatıcı bir hali yoktur; herkes boyunuzu görünce önlem alabilir! Asıl zararlı olanlar boynuzu kırıklardır. Sinsice toplumu ifsat ederler.

Son zamanlarda "Boynuz" moda oldu. Afrodizyak etkisi için kullanılır oldu. Hasan Sezai’nin zamanında "Geyik boynuzu" dedikoducu halkın kaşıntısını almış. Şimdi de bazı boynuzlar cinsel performansı artırıyormuş.


Dermanı derdin içinde aramak gerek! Kendi öz potansiyellerini kutsal veya ideolojik makamlardaki putlaştırdığı kişilere kaptıran toplumlar kısır döngü içinde "Dabbe" debelenen halinde dertlerine çare arar dururlar. Dert bellidir; potansiyelin kaptırılması. Evrensel olarak her insana Allah’ın eşit "Ruh" verdiğini ve "Hay" ismiyle hayat verdiğini biliyoruz. Hayatı veren devamını da enerjisini de veriyor... Bu yeme, içme, cinsellik olarak üç ana grupta (ekl, şürb, cima) olarak adlandırılır. Bu emanet ve nimetleri birileri kutsal ve ideolojik makamlarla gasp eder ya da rıza ile alırsa ne olur? Potansiyel çalanlar toplumun kaymağını semirir. Yer, içer, geğirir, düzüşür! Potansiyelini ona buna kaptıranlar, (ideolojik önderim yesin, içsin ona yakışır ya da kutsal kişi yesin, içsin, ona yakışır şeklinde) davrananlara da Temel’e "Hot Dog" un biçimsiz yanının kaldığı gibi "Boynuz" kalır. Artık nasıl kullanırlar orasına karışılmaz. Oral mı kullanırlar yoksa başka bir şekilde; nasıl bilinmez.


Son tahlilde; herkes potansiyeline kendisi sahip çıksın yoksa işi "Boynuz"a kalır.

Şiirde "Üstat" kabul ettiğim Necip Fazıl Kısakürek ne de güzel söylemiş;

"Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! "

"Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!
Allahın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; "

Selametle;

Ahmet Bektaş

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Afrodizyak Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Afrodizyak yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Afrodizyak yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
MERAL TICE
MERAL TICE, @meraltice
11.12.2012 17:54:10
Dünyanın yaratılmasından önde insan vardı.
Bunu göremiyor Dünya sınırındaki insan.
Bıyutsal sınıra takılır ve debelenir durur.
Mücadele ve kavgasının aslında kendisiyle olması şaşkınlığından ilahları adına savaşması ise ahmaklık ve yalakalığından kaynaklı ,,,

.....................Mücadele ve kavgasının ınsanın kendısıyle olması,şaşkınlık anlamadıgı ,,''neden yaratılışındanmı??
......................Inanmak Kuranı Kerım olması gerekırken ''INSANLARIN ACZI YUZUNDEN VE INANCINDAKI SAPIKLIKTAN,,İlahlar uydurup sapıklaşmasında ısrar etmesının nedenlerınde yatan Asilikmi..

Yanı insan neden asıdır,terstır,anlama özürlüdür,???

Hocam ben insanı çözemedim...aklım almıyor ınsan denen yaratıga....
MERAL TICE
MERAL TICE, @meraltice
11.12.2012 09:35:22
Büyük Birlik Diriliş....

İnsan dedıklerı ben,biz, siz, onlar..Ruhlar terbıye edilip yollanmadımı yer yüzüne,
birbirini yiyorlarda,emrin tersindemi şimdi Ruhlar,

Ayeti kerimede,İKRA,ile başlayan hayat ,oku,,,okuyunca şeytanlaşan insanın tertemiz ruhunda kalamayışı enteresan degılmi..

İnsandan istenilen açık ama insanın yapmaması gerekenlere mani olamayışında etkende beni çok düşündürüyor..
Okuyor ama tersini yapıyor,genlerimi bozuk deniyor ya..

Melekleşen ve anında şeytanlaşan insan beni
içok korkutuyor..
Ruhlara oku emrı verıldı muhakkak,Kalubelada kı yaşamında,ama cesetle ımtıhana gelıverınce dunyası karardır,çıkmazlarda kalarak,zıra güc verildi,o gucunu Rahmanı degılde şeytanı dedıgımız nefsın emrıne verdı.Okuması anlayacagı dıl olan nefsınde tercume edınce ,nefsı nefsı denılen YEre dogru yurumesıde bır İMTİHAN tabıkı..

Demek ki ınsan ne kadar okursa, okusun,duşuncesı yanlış olunca ögrendigi de o yanlışa malzeme oluverıyor boylece...Hanı bılırız Şeytan en büyük Melaike idi ya,neden o bilgisi onu şeytan olmasına manı olamadıysa..

Konu uzar gider böyle...

Ben insanı çok sevmeme ragmen her sevgide korku hasıl oluyor,dehşete düşe düşe,sürekli birbirlerini ,aldanışlara ve hayrete düşüren insanlardan uzak kalmak kendimizi güvende tutmasına sebeb oluyor böylece.diye düşünüyorum.

.İnsanları tanıdıkca yalnızlıgın güzelligini anlamak buradan geliyor ama yalnızda hayat geçmiyor, mecburen halk içine girmek yaşamın mecburıyetı ama üzülmeden ,göz yaşı dokmeden evımız dedıgımız sıgınamıza gelınceye kadar kı bu kısa hayat yolculugunda tefekkur edıyoruz bir süreligine ama unutma ,uyuma diye insana verilen bir hedıye varya,işte o uykudan ve unutmadan hasıl olan rahatlıklarla yıne dalıverıyoruz ınsanların içine,,,,
sonuç ise,,hep aynı tekerrürlerle devam ederek yaşamı bitirmeye çalışmak sanırım..
MERAL TICE
MERAL TICE, @meraltice
11.12.2012 00:22:04
İnsan yaratılmadan 500 sene once Kalubelada bekletıldıler RUH olarak,diye ogretılıyordu bızlere buyuklerımız tarafından.

Bu konuda hıc bır ilmi bilmin içinde degilim..

Açıklamalarınızı dort gözle bekleyecegım,kolaylıklar dılerım...
selam.
MERAL TICE
MERAL TICE, @meraltice
10.12.2012 23:31:32
Kişinin kendisiyle savaşı, elbette kişinin başlı başına kendisini inşa etme projesidir (Ecce homo).
Bu proje, modern çağın, pratik yarar güden, kısa vadeli “kendin ol” seslenişine uymamaktadır. “Kişisel gelişim” türünden gündelik, yüzeysel bir mantık ise asla kabul edilemez…
Bu mücadele, düşünce tarihlerinde olduğu gibi, sürekli geriye doğru beslenen, karmaşık yollardan geçmektedir.
Özgül bir deneyimi, yaratıcı ve benzersiz bir arayışı zorunlu kılar.
Dünyaya gelmiş olmanın verebileceği bir hayret ve şaşkınlık içerisinde,
..................insanın................
kendisini hep aşması gerektiği varoluşun en anlamlı sorusu olarak, kişinin kendisiyle savaşını gündeme getirir.
MERAL TICE
MERAL TICE, @meraltice
10.12.2012 23:26:58
İnanın yazınız aklımı karıştırdı :))
Teşekkür ederim....
selam...


MERAL TICE
MERAL TICE, @meraltice
10.12.2012 23:23:27
Keşişler, aşağı yukarı kendilerine özgü akıl yürütme içinde hep şöyle bir şeyden söz etmişlerdir:

Uçuruma sürüklenmek diye bir şey yoktur. Zaten insan hep uçurumun kıyısında yaşar. Yalnızca küçük bir azınlık, nasıl bir uçurumda olduğunun ayırdındadır.
Ama çoğu kişi bu kaygan zemini görmez bile… onlar bu uçurumu dünya olarak adlandırırlar.

“Keşişler” diyor Kierkegaard, “dünyanın tarihini anlatmayı hiçbir zaman bitiremediler, çünkü hep dünyanın yaratılmasıyla işe başladılar”…

Kişi kendi doğası ile sahici bir ilişkiye girdiği andan itibaren, yakından tanımaya çalıştığı varlığının, esasen tahmin edilenden daha uzakta ve derinlerde, tıpkı dünyanın başlangıcında olduğu gibi sabit bir nokta üzerine kurulu, hiç kımıldamayan ve sonu gelmeyecek meseleler üzerinde adeta bir savaşın ortasında yer aldığını görecektir.
Böyle gerilimli bir ‘savaş’ın öznesi olmak, daha en baştan varoluşun binbir türlü zahmetine işaret eder.

Dünya tarihinin düz bir anlatımı, nihayetinde sözü kuru bir gelişmeler yığınına bağlayacaktır. Oysa bu ilerleme, durduk yere olmamış, kişinin kendisini aşma çabasından doğmuştur. Kişi zayıf ve karanlık taraflarını, uygarlığın düzenli ve sert disipliniyle örtmüştür. Uygarlığın, akılcı, berrak ve aydınlık çizgileri yüzeye yansırken, insan, en derin şüpheleri bir helezon şeklinde kendi içine yuvarlamış, bilinçaltına sürüklemiştir.

Kişinin kendisiyle savaşı, elbette kişinin başlı başına kendisini inşa etme projesidir (Ecce homo). Bu proje, modern çağın, pratik yarar güden, kısa vadeli “kendin ol” seslenişine uymamaktadır. “Kişisel gelişim” türünden gündelik, yüzeysel bir mantık ise asla kabul edilemez… Bu mücadele, düşünce tarihlerinde olduğu gibi, sürekli geriye doğru beslenen, karmaşık yollardan geçmektedir. Özgül bir deneyimi, yaratıcı ve benzersiz bir arayışı zorunlu kılar. Dünyaya gelmiş olmanın verebileceği bir hayret ve şaşkınlık içerisinde, insanın kendisini hep aşması gerektiği varoluşun en anlamlı sorusu olarak, kişinin kendisiyle savaşını gündeme getirir.

(doguyla batı )
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL