2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2646
Okunma
Kapris parçacıklarıyla dolu olan yüreğini istemiyorum artık…
Mor gülüşlerin donuk bir aya veya ölgün bir güneş çarpmasına benzeyince; ikisinin gölgesinde titrek ışıkları gözlemleyince bir aşk masalın sonuna geldiğimizi düşündüm. Artık bu aşk kumpanyasından (aşka ticaret karışınca) ayrılma vaktinin geldiğini hissetmiştim.
İğde ağaçlarıyla kaplı bir parkta son konuştuklarımızı hatırlıyor musun? Sessiz ve çekingen dudak kıpırtılarından “Bıktım, usandım yoksulluk içindeki aşka” der gibiydin ve yapay yakamozlar gibi düşmüştün denizlerime…
Denizler… İki sevenden birinin boğulması için vardır denizler… Ha sahici denizler ha yürek denizleri ne fark eder! Boğulmak sadece denizlerden olmuyor ki. Hatırlıyor musun biz diri diri ölürken veya aşkımızdan solarken az ötede, berimizde başkaların düğünleri vardı, zılgıtlar eşliğinde halaylar çekiliyordu! İşte hayat budur; kiminin acılarına kimin de sevinçlerine yataklık edip ev sahipliği yapabiliyor.
Aşk bilginleri “severek ayrılmak cinayettir” demişler. Bizim beraber işlediğimiz cinayetimiz sudan, havadan ucuz bir cinayetti, neymiş yoksulluk içinde aşk yaşanılmazmış! Söylesene yoksulların yaşama hakkı olmadığı gibi yoksulların aşk yaşama hakları da yokmuş demek, senin söylediklerinle…
Oysa gözlerinle mermilenip tarafınca vurulmuştum! Aralık, aralıklarından kar yağarken bir günde, hesapsızca, mevsimsizce sevmiştim seni. O ara kirpiklerine sulu karlar değerken gözlerimde mutluluk kasırgaları esmişti ve yüreğim bir bahar mevsimi gibi çiçeklerle dolmuştu.
Şimdi bu mektubu yazarken tüm hayal kırıklarımı, yanılgılarımı mürekkebe yalatıp tümce tümce seni karalıyorum; havalar da ayaz mı ayaz; soğuklar iliklerime işlendi, unutmuşluk bir yanda sensizlik bir yanda… Saçmaladım, ne sensizliği! Bensiz kaldığım bir aşk masalından ölmek çok ağır geliyor bana.
Zamana dilek sundum; dedim ki:
“Eğer geleceksen, senden yitirdiğim eskilerimi getir
Çocukluğumu… Gençliğimi…
Ve hayata masum gözlerle baktığım anlarımı…
İmkânsız olduğunu biliyorum
Eğer getirebilirsen
İlk âşık olduğum sevgilimi getir” diye söylenmiştim.
Şarapnel acısından gönül yarasının sızıları taşıyorum hala ve hala dinmedi içimdeki boşluk.
İlk ve Son mektubundan şöyle yazmıştın:
“Kaldırımlardan izlerin toplanmıyor
Her taş diken misali canımı ağırsıyor
G/özlerim seni, gözlerimde d/uman tüter
Ilgıt ılgıt rüzgâr eserken
B/ağlar serin serin…
Yüreğime ağıtlar düşerken
K/anar yüreğim k/anar
Keder düşmüş alınyazıma
Dürüldü defterim!
Aşkına yangın hayallerimle;
B/aşka türlü ağlarım!
Zenginlik, aşk öldürürmüş!
Bilemedim, bilmedim…
Sevdandan talan oldum
Heder oldum sana yaptıklarımdan…” diye yazmıştın.
Pişmanlığın sana selamet bana senden uzaklık olsun. Senden başka bir aşk daha yaşamamak için tüm aşk közlerimi söndürdüm. Adını benden unutmadan al götür! Aşkımla sürün uçurumlarımdan!
SANA, diye yazdığım mektubumdaki sitemlere, kızgınlıklarıma aldırma, her şeye rağmen seni seviyorum; çünkü ilk aşkımsın. Aşk, pişmanlıklarıyla, kırgınlıklarıyla ve akabinde anlaşılmaklığıyla olgunlaşırmış. Gülümse şimdi… Yelkenlimiz hazır ve seni bekliyor olacağım!
Aralık, aralığındaki soğuklar/Mektuplarımdan